Birlikte Başarmak

Birlikte başarmak kültürdür. Bir arada yaşayabilmeyi, birlikte başarmayı başaranlar gerçekleştirebilirler. Mutlu bireylerle anılan bütün toplumların derinlerinde bu kültür vardır. Peki, bu kültürü inşa edebilmek için ne yapmak, nasıl bir yol izlemek gerekiyor?

Yolu Keşfetmek: Yol… Yollar… Varılmak istenen yere ulaşmak için değil, yola çıktığımız yeri keşfetmek içindir. Yolun farkında olan her insan, önce kendini, sonra da çevresinde yer alan insanları keşfeder. Ancak ilk keşif, önce kendinde olandır. İnsan kendini keşfedebildiği oranda “birey”, birey olabildiği oranda ise “ekip” olmayı keşfeder. Birey olamamış insan, ekip dediğimiz grubun bir parçası olamaz.
Bütün keşifler, bir “yol”da keşfedilir. O nedenledir ki önce üzerinde olunacak yolu keşfetmek önceliktir.
Şirketlerin de kendi iç zamanı ve bir de ait olduğu zaman dilimi, yani dış zamanı vardır. Şirketin kendine ait zamanın ruhunu, dış zamanın ruhuyla eşleştirmesi, onun başarısını belirleyen temel kriterdir.
Her coğrafyada “zamanın ruhu” farklı işliyor, işlemeye devam ediyor. Yatırımlar, ekonomiler, coğrafyalar, insan… Her birine ait bilgi çok önemli. Ancak bu bilgilerle zamanın ruhunu yan yana getirmek çok daha hayati. Zamanın ruhu bazen kendini bir nesnede, bazen bir davranışta, bazen siyasal bir göstergede, bazen ekonomik verilerde ya da hiç tahmin edemeyeceğimiz bir durumda gösterir.
Her doğan gün “yeni bir gün” olarak hayat bulur ve kendi zamanının ruhuna sahiptir. Dünkü zamanlar, bugünkü zamanlar, yarınki zamanlar… Hepsi kendi zamanının ruhunu taşıdılar, taşıyacaklar. Bunun farkında olmak, “yolu keşfetmek” için temel meselelerden biridir.
Duygusal bir varlık olarak insan, üretim içinde de aynı özelliklere sahiptir ve ona göre davranılmayı hak ediyordur. Hep şuna dikkat etmeye çalıştık: “İnsanlara yeteneklerini ortaya çıkartma konusunda yardımcı ol, yeteneklerini göstermelerine izin ver.”
İnsanların belki de yaptıkları en büyük hata, öğrenmeyi belli bir yaşın sınırları içine hapsetmeleridir. Bu zaman aralığı da genellikle, eğitim aldığı yıllardır. Çoğu insan, eğitimin bittiği gün “öğrenme dükkânını” kapatır. Oysaki hayat, öğrenmenin doğumdan ölüme kadar sürdürülmesi gereken “bilinçli bir davranış” olduğunu her gün öğretir.
Yolda olanlar hızlanmak için yavaşlamayı, yavaşlamak için hızlanmayı fiziksel değil, zihinsel bir mesele olarak ele almayı öğrendiklerinde, “büyük kriz”lerde gemilerini güvenli limanlara rahatlıkla taşırlar. Uzak Doğu öğretilerinin temel felsefelerinden biri “bir hareketi ne kadar yavaş yapabilirsen, o kadar hızlı yapabilirsin”dir.
Hepimizin başına gelmiştir. Çok içine girdiğimiz konulara dair algı problemleri yaşarız. Bu, görme yetisine sahipken görememektir. Aynı işle uzun yıllar uğraşanların bedenlerinde oluşan “mesleki deformasyon” gibi, zihinlerde de sadece yapılan işin sınırları içinde bir görme gelişir.

Yol Arkadaşlarını Keşfetmek: Ne kadar kendimizi keşfedersek, o kadar insanı keşfederiz. Yani kısaca, insanı, insani olanı keşfettiğimizde, yol, birlikte yürünecek arkadaşları bir araya getirir.
İşini sevgiyle aşkla yapacak insan toplulukları, ekipler kurmak başarmanın önemli ayaklarındandır. Diğer taraftan “işi sevdirmek”, belki işi sevmekten daha önemlidir. İnsanların işini aşkla yapacakları bir şirket ortamı oluşturmak, tüm çalışanların mutlu olmasını sağlar.
Bu da “iş sevilecek, sev” diyerek değil, bütün çalışma koşullarını pozitif hale getirerek olur. Çalışma güvenliği, emek/bedel ilişkisinin iyi kurulması, tüm katmanlar için geçerli olacak insani iletişimin yapılandırılması gibi konulardaki pozitif tutumunuz, insanların işlerini sevmelerinin en önemli yoludur.
“Birlikte başarmak”, tüm paydaşların çalıştıkları yerin bir parçası olduklarında, bir başka deyişle “aidiyet” duygusunu hissettiklerinde mümkündür. Post endüstriyel dönemle birlikte aidiyet hissi çok daha önem kazanmıştır. Bunun nedeni “sadece üreten birey” olmaktan “inovatif birey”e geçilmiş olmasındandır. İnovatif birey, bilgisinin yanına duygularını da koyarak daha yaratıcı özelliklere sahip olabilendir.
Sözleşmeler, imzalar, kararlar… Hepsi değerlidir. Ancak daha da önemlisi insanların eylemleriyle söylemleri arasındaki uyumun ortaya çıkardığı güvendir. Zira insanlar, yazılı olanlara bakarlar, ancak söze daha çok bakarlar. Hele bizim coğrafyamızın kültürü, bunu abartılı bir davranış biçimine dönüştürmüştür.
Kalp ile davranışlar ve dil arasındaki kanallar açık olduğunda, söylenen her şey, gösterilen her mimik değerli olur. Sorunları çözecek olan, büyük başarıların meşalelerine ateş taşıyan da “içten olma” durumudur.
Oysaki problemler, problemin tarafları tarafından çözülebildiği oranda hakkaniyetli olur. Araya girmiş insanların hatırları, mahkemelerin verdiği kararlar, hep bir tarafı mutlu, diğer tarafı ise mutsuz kılar. Çözümler için temel kriter, tüm taraflarda “hakkaniyet” duygusunun olmasıdır.
Akıl ve duyguların dengeli olarak birbirini var edebilmesinin yolu kalbi büyük, zihni berrak, enerjisi yüksek ve çift kanatlı olmaktan geçiyor.

Kalbi Büyük Olmak: “Kalbi büyük” olabilmek için iletişimi yaşamın ana eksenine koymak, bilgiyi paylaşmak, farklı düşüncelere açık olmak, yeni ile barışık olmak gerekiyor.
Çalışma alanları, sanılanın aksine yan yana olunan değil, “bir arada yaşanan” yerlerdir. En üst seviyedeki insandan, en alt birimdeki insana kadar tüm bireyler birbirlerine dokunabiliyorlarsa, göz göze gelebiliyorlarsa, birbirlerinin kokusunu alıyorlarsa ve en önemlisi birbirlerini hissedebiliyorlarsa, orada olumlu ve yapıcı iletişim ağı oluşturulmuştur ve insanlar bir arada yaşayabiliyorlardır.
Bugün en değerli davranış “bilgiyi paylaşabilmektir”. Bilgi paylaşıldığı oranda güncellenir ve gelişir. Onun dışında bilgi bir kibir nesnesine, bir başka deyişle “bilgi kibrine” dönüşür.
Bilgiyi paylaşmak, güçlenmenin ve birlikte başarma isteğinin en büyük itici gücüdür. Bilgiyi paylaşmak zayıflatmaz, güçlendirir.
İnsanın önündeki en büyük engel, bildiğinin “tek doğru” olduğu inancıdır. “Tek doğru” inancı, hayatı belki kolaylaştırır ancak gelişimi zorlaştırır.
Yeninin peşinde koşmak, “kurulu düzeni gelecek adına tersyüz etmek, sarsmak” anlamına gelir. Bu bir anlamda “icat çıkartmak”tır. Eski zihinler, yeni bir şey söylendiğinde, “icat çıkarma” derlerdi. Bugün “icat çıkarmak” için kurumlar, devletler çok büyük bütçeler ayırıyor, teşvikler veriyor.

Zihni Berrak Olmak: Zihni berrak olabilmek için; hayal kuran ve cesurca paylaşan, sınırları aşan/aşırtan, özgürlük ortamı oluşturabilen, hayatı basitleştirip/sadeleştiren, neden bilincine sahip olan, büyük resmi görebilen zihinlere sahip olmak gerekiyor.
Şu bir gerçektir ki hayal kurmayanlar, sonucu zihninde canlandırmayanlar hiçbir işe doğru başlayamazlar. Sonucu görebilmenin ana göstericisi ise hayal kurabilen zihinlerdir. 
Değer üretebilmek, değer katabilmek, en önemlisi “daha iyisini bulabilmek için sığ düşüncelerden, tekdüzelikten, geçmiş zamanda yaşamaktan, merak etmemekten, ağız kalabalığından, bahanelerden, anlamsız tartışmalardan, bitmeyen/bitirilmeyen işlerden ve kötü enerjilerden uzak durmak gerekir. Uzak durulması gereken bu davranışları gösterenlerin ortak özelliği “vasat”, bir başka deyişle “idare eder” ile yaşamayı yaşam biçimi haline getirmiş olmalarıdır. Bunun tersine, iyi ise aidiyet duygusunun yüksek olduğu kurumlarda var olabilir.

Enerjisi Yüksek Olmak: Enerjisi yüksek olabilmek, çift kanatlı olabilmenin olmazsa olmazlarındandır. Uçabilmek, yeni dünyaları keşfedebilmek için enerjisi yüksek bir çift kanat gerekir. İşte buna sahip olabilmek için; tutkuları yüksek, zaman planlaması becerisine sahip, enerji/hedef ilişkisini doğru kurabilen bireyler olmak gerekiyor.
Bir şirketin üzerinde çok fazla konuşulmayan ama en önemli unsurlarından olan yaşamsal dinamiğinin işleyişi, “enerji-hedef” ilişkisinin akılcı olarak kurulmuş olmasıyla ilgilidir. Enerjinizi bildiğinizde hedeflere ulaşmak kolaydır.

Çift Kanatlı Olmak: Öğrendiğimiz her şeyin, öğrenildiği zamanın ruhunu temsil ettiğini, öğrendiğimizi yarın da kullanmak istediğimizde “yarının ruhu”na uygun hale getirmemiz gerektiğini, bir başka deyişle “her yeni gün, yeni bir gündür”ü yaşam felsefesi yapmayı öğrendik. Nihayetinde “ne yapılacaksa insan ile yapılır”ı öğrendik. Makinelerin, teknolojilerin, yeni olan ne varsa hepsinin insan ile anlam kazandığını gördük. Dişlileri makinelerin çevirdiğini, ancak bunların üzerinde tüm sistemin çekirdeğinin “insan” olduğu gerçeğini kavradık. İnsan bunları öğrenip dersler çıkardıkça, omuzlarının derinliklerinde bir kıpırdanma hisseder. Bunlar insanı ve şirketleri uçuran “hissedilen, ancak görünmeyen” bir çift kanattır.

Yazar:Mehmet Semih Söylemez
Yayınevi: Elma Yayınevi