Cenab Şahabeddin’den Hayata ve İş Hayatına Dair Sözler

En ağır angarya, faydasızlığından emin olduğun işi vazife namına ifa etmek (yapmak).

İş görmüş görünmek için yoktan iş çıkarmak da bir nevi idare maharetidir.

Para nereye gidiyor, anlamıyorsan kadınların ayak izlerini takip et.

İstediğini olmak istersen, olmak istediğini saklayarak çalış.

Hangi yolda olursa olsun çok mesafe kat etmek ister misin, yavaş yürü, fakat hiç durmaksızın.

Sıhhatin var, aklın var, paran var, malumatın var, mansıbın (makamın) var: Ey, insaf et, düşmanın olmasın mı?

En sevimsiz faaliyet başkasının pislediğini temizlemektir.

Herkes kendisini beşeriyet için elzem hisseder; hâlbuki beşeriyetin hiçbirimize ihtiyacı yoktur.

Elinden geleni yapmadığın müddetçe umduğunu bulamadığından şikâyette haksızsın.

Daima sanırız ki mesleğimizi biz ittihaz ettik (seçtik), hâlbuki çok kere meslek bizi ittihaz etmiştir.

Temiz bir kıyafet nadiren aldatan bir tavsiye mektubudur.

İnsan yükseğe çıktıkça pantolonundaki yamanın görünme ihtimali artar.

Dikkat ediniz: İş görürken hiç kimse çirkin görünmez; çirkinliği meydana vuran boş oturmaktır.

İş adamı adama bakmaz, işe bakar.

İnşallah eken maşallah biçer.

Zamanını takip etmeyen er geç yolunu şaşırır.

Yerinde sayanlar yürüyenlerden ziyade ayak patırtısı eder.

Vakit nakittir, çalışan için… Çalışmayan için bilakis masraftır.

Yalnız boş durana değil, faydasız iş görene de tembel denir.

Ehliyetleri ile yüksek makam kazananlara gıpta ederim: Kazandıkları makamdan dolayı değil, kazandıkları ehliyetlerinden dolayı!

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin malikiyim, memlukü (kölesi) değil. Fikirlerime karşı hiçbir taahhüdüm yoktur: İster tebdil ederim (değiştirir), ister muhafaza.

O makam göz dikmeye değer ki civarında hiçbir ahmak, hiçbir cahil ve hiçbir kalleş yaşayamasın.

Bir adamın efkârını (fikirlerini) sözleri değil, hayatı gösterir.

Eşeği mektep müdürü yapan, dershanelerin ahıra döndüğünden şikâyet etmemelidir.

Tembelin iki meşhur bahanesi vardır: “param yok”, “vaktim yok”.

Söylenmemiş fikir yoktur, diyorlar. Bu söz doğru da olsa bundan sonra bütün insanlar sükût edecek (susacak) değil!

Güzel fikir ihtiyarlamaz.

Fenalığımızı kendimiz suistimal ederiz; iyiliğimizi başkaları suistimal ederler.

Karga ne kadar adını değiştirse sesinden tanınır.

Talih bile deve gibidir: Önüne bir eşek düşmedikçe istediğiniz tarafa yürümez.

Herkes başkasına hakikatte kendi layık olduğu muameleyi reva görür.

İçinde yaşadığı zamanı beğenmemek aczin en şayi (yaygın) şeklidir.

Yüksek fikirlere hizmetkâr olmayan, hakkı ile amir olamaz.

Yeni fikirler uzun ömürlü olmak için çok yaşamış vakalara istinat etmelidirler (dayanmalıdırlar).

İyi giyin ama dikkat et ki kostümün sana faik olmasın (senden üstün olmasın).

Fikren emir olamazsan esir olursun: İkisinin ortası yoktur.

Tesadüfün yükselttiği adamlar hakikaten yüksek adamlardan daha yüksek görünürler.

Akarsu ne güzel hayat dersidir: Küçük manilerin üzerinde köpürür, büyüklerin yanından sessizce geçiverir.

Kafalar boş durdukça kalınlaşır.

Gariptir, yükü çeken manda ses çıkarmaz da kağnı inler.

O zat hakiki bir idare adamıdır ki sırasında “pekiyi” ve sırasında “olmaz!” demeyi bilir. Ve hiçbir zaman rücu etmez (geri dönmez).

Herkes satılık olamaz ama her şey satın alınabilir, fiyatını iyi takdir etmek şartıyla.

İnsan kolaylıkla ancak kendisini çok sevenlerle kendisinden çok korkanları ikna edebilir: Bir tebessüm ve bir çatık kaş sırasında kuvvetli bir delildir.

Bugünkü fikirlerin kıymetini ancak yarın gösterir.

Bazı adamların dimağı sağırdır: Hakikat onlara haykırılmalı ki anlasınlar.

Gördüğü işten şan ve şeref bekleyenler muhitin hizmetkârlığından kurtulamamış demektir.

Düşenlerin muhit (çevre) tabii düşmanıdır: Herkese ancak devr-i ikbalinde (iş başında) görün!

Neleri bilmediğini bilen çoktur; güçlük neleri hiçbir zaman bilemeyeceğini bilmektir.

Her fırsatta kendi meziyetlerini inkâr etmek bir tevazu eseri değil, menfi şekilde gururun tecellisidir (belirmesidir): Hakiki mahviyet (alçak gönüllülük) sükût eder (susar).

Çok bilen gibi hiç bilmeyen de affa maildir (yatkındır): Yarım bilgilerden korkarım.

Sevmediğimiz adamlar arz üzerinde çok yer işgal ediyorlar gibi gelir.

Mektepte okuduğumuzu hayatta öğreniriz.

Memuriyet yolu gariptir: Bazen yürüyen geriler ve çok kere duran ilerler.

Hakikat güneşini örten bulutların en kesifi menfaattir.

Hayat sanatı: Bulamayacağından vazgeç; alabileceğini iste; varından müstefit ol (faydalan).

Yüksel oğlum yüksel! Çıkmak için müracaat ettiğin merdiveni soran bulunmaz.

Ne aklını beğenmeyeni gördüm, ne talihini beğeneni.

Ehliyetli ve mütevazı olmak güç değildir. Güçlük hem ehliyetsiz hem de mütevazı olabilmektedir.

İnsan için en büyük kuvvet kendisini olduğu gibi görebilmektir.

Bazı güzel ve doğru fikirleri öyle fena müdafaa ederler ki o fikirlerin doğruluğunu ve güzelliğini inkâr edeceğiniz gelir.

Ne kadar kuvvetli isen o derece de düşünerek hareket etmelisin.

Altta kalanın değil, geride kalanın canı çıkar: Yaşamak isteyen asrıyla beraber yürümelidir.

Altından kendini gözet: Zehri hiçbir zaman teneke kupa içinde sunmazlar.

Müsmir (faydalı) işler nadiren uzar.

Daima ara: Bugün altın ararken bakır bulursun, yarın bakır ararken altın.

Hatanın ebadını (ölçülerini) muhitinin mevkisi tayin eder: Aynı hata büyükte daha büyük, küçükte daha küçük görünür.

Yalnız kendi menfaatlerini düşünerek dost arayan bedava hizmetçi arıyor demektir.

Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir: Koşarak çıkanlara nefes darlığı verir.

Küçük kapılardan girmeye mecbur olanlardır ki eğilirler.

Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir.

Yüksek tepelerde hem yılana hem kuşa tesadüf edebilirsin, fakat biri sürünerek öteki uçarak yükselmiştir.

Başkası düştü mü, “çürük tahtaya basmasaydı!” deriz, kendimiz düşünce bastığımız tahtanın çürük çıkmış olmasından şikâyet ederiz.

Yüksek makamlar ancak hafif başları döndürür.

Bizim diyarda söyleyeni değil, bağıranı dinlerler.

Dikenden ellerini sakınmayanlardır ki güzel gülleri koparabilirler.

İkbal (mevkiye erişme) ve idbar (mevkiden düşme) iyiyi daha iyi, fenayı daha fena eder: Onlar da içki gibi birer mihenktir (ölçü taşıdır).

Rütbe, nişan bazılarını yükseltir, bilakis bazıları rütbe ve nişanı alçaltır.

Çok para ile aldığın her şeyi kıymetli zannetme: Pahalı başka, kıymetli başkadır.

Anha minha (şu veya bu) en ucuz para çalışarak kazanılandır.

Kaynak: Cenab Şahabeddin, Tiryaki Sözleri, Hazırlayanlar: Orhan F. Köprülü, Reyan Erben, İnkılâp Kitabevi, 1998.