Dara Düştüğünde Türk İnsanı

2001 yılında Türk zeytinyağını tanıtmak için ve satış fırsatlarını ortaya çıkarmak amacıyla Şanghay’a gitmiştik.

Çin’le ilgili ilk hatıram, ticaret ataşesini ziyaretimiz esnasında tatlı-sert bizi eleştirmesiydi. Türk firmalarının sadece ürünlerini nasıl satabileceklerine, nasıl dağıtacaklarına ve nasıl para kazanacaklarına odaklandıklarından şikâyetçiydi. İtalyanlar gibi öncelikle ülkeyi tanıtmak, Türkiye’nin bir zeytinyağı ülkesi olduğunu göstermek gerektiğini belirtti. Öncelikle Türk ürünlerini, gurmelere ve editörlere tanıtarak ülke markası oluşturmak gerekiyordu. Eğer Çin’le ilgili uzun süreli hedeflerimiz varsa yatırım yapmamız gerektiğini söyledi. Bu sert ve samimi yaklaşımı hâlâ gülümseyerek hatırlarım!

Metro ve Carrefour gibi çok uluslu firmalarla yaptığımız görüşmeler çok iyi geçmişti ve ilk siparişimizi almıştık. Verimli toplantılar yapıp bir de sipariş alınca, işimizin tamam olduğunu düşünmüştük ve hemen bir marka belirledik: Medolive; “Mediterrenean Olive”, yani Akdeniz zeytininin kısaltılmış hali. Sızma ve riviera zeytinyağlarımızı satacaktık. Bu firmalar doğrudan ithalat yapacaklardı ve ürünlerimiz doğrudan raflarda yer alacaktı. Firma olarak çok heyecanlıydık.

Bir süre sonra Çinli satınalmacılarla ilk toplantımızda olayın öyle kolay olmadığı ortaya çıktı. Çinli satınalmacılar bizden bir distribütör firma bulmamızı ve doğrudan mağazalara zeytinyağlarını teslim etmemizi istediler. Ayrıca, acilen Çince etiket çalışması istendi. Ama nasıl? 1 litre ve 5 litre standart boylar için sipariş alındı ancak dağıtım problemi de var. Yerel bir dağıtım firmasına ve acilen Çince ürün tasarım çalışması yapabilecek bir ajansa ihtiyaç var.

Satmak için bu kadar emek verdiğimiz ürünle, saatlerce uçtuktan sonra gittiğimiz yerde sorunu çözmeden dönmek bize yakışır mı? Türk insanı yaratıcıdır. Özellikle de dara düştüğünde!

Genel Müdürüm Mehmet Başer’le bir süre düşündükten sonra ithal ürünler satan bir mağazaya gidip raflarda ne kadar İspanya ve İtalya menşeli mal varsa hepsinden örnekler aldık. Seyahatimizi 4 gün daha uzatarak ürün etiketlerindeki distribütör firmalarla tek tek görüştük ve sonunda adaylardan Sherry Wang ile anlaştık. Kendisi ürünlerimizi tek tek mağazalara dağıtacaktı. Bayan Wang, ayrıca, ürün tasarımının yanı sıra etiketlerin Çince’ye çevrilme çalışmalarını da üstlendi. MedOlive markasının Çincesi dâhil tasarım, ürün geliştirme adımlarını bilfiil bu dört gün süresince tamamlamış olduk. Bu anlaşma çok başarılı oldu ve sonraki 3 yıl boyunca bizim Çin’deki dağıtımımızı başarıyla gerçekleştirdiler. Çin’deki bu başarımız sonucunda Alman Metro Cash&Carry firması 3 yıllık sürenin sonunda MedOlive markasını satın almak istedi.

Kaynak: Altay Ayhan, Yedi Adımda Markalaşma, Sistem Yayıncılık