Derdest

1958 sonbaharında bir gece şantiyeden eve dönmüştüm. Eşim 2 polis memurunun geldiğini, beni aradıklarını, gece saat 22.00’de tekrar geleceklerini söyledi. O günlerde Türkiye’de politik ortam oldukça karışıktı. Endişe ile bekledim. Saat 22.00’de gelen memurlar ertesi sabah pazar günü beni saat 07.00’de alıp “derdest” Ankara’ya götürme durumunda olduklarını söylediler. “Derdest” kelimesini ilk olarak o anda duymuştum. Ne ifade ettiğini pek bilmeden bir paket gibi gönderileceğimi anlamıştım. O gece eşimi ve 1 yaşındaki kızımı babasının evine götürdüm. Birkaç gün içinde benden haber alamazlarsa durumu bir şekilde soruşturmalarını rica ederek ve telaşlandırmamaya çalışarak eve dönüp yattım. Sabah 7.00’de hazırdım. Polis memurları beni havaalanına götürerek üzerinde “Başbakanlık” mühürlü bir bilet verdiler ve uçağın ön sırasına oturtup ayrıldılar.
Ankara Esenboğa Havaalanı’na indiğimizde iki kişi beni karşılayarak çok saygılı bir şekilde arabaya bindirdi. Nereye gideceğimizi sorduğumda “Merkez Bankası’na” cevabını alınca hayli şaşırdım. Pazar günü Merkez Bankası’nda ne olabilirdi. Güvenlik sorumlusu olarak telakki ettiğim karşılayıcılarımın saygılı durumu yüreğime biraz su serpmişti. Merkez Bankası’nda beni sonradan yönetim kurulu toplantı odası olduğunu öğrendiğim büyük bir salona aldılar. Kristal mürekkep hokka takımları, muazzam masa ve zengin mefruşat beni çok etkilemişti. Endişelerim yavaşça kaybolmuştu. Bir süre bekledikten sonra kapı açıldı, içeriye 8-10 kişi girdi. Bugün üçü de merhum olmuş, Sümerbank’tan tanıdığım Sayın Selahattin Pasiner ve Bayındırlık Bakanlığı’ndan tanıdığım Sayın Vehbi Ekesan ve Sayın Cenan Sahir Sılan Beylerin heyette bulunmaları beni o an rahatlattı. Heyet başkanı kendisini Merkez Bankası Guvernörü Tandoğan olarak tanıttı.
Sayın Tandoğan, Başbakan merhum Sayın Menderes’in emri ile para basma zorunluluğunda olduklarını, ancak banknot matbaasında klima tesisatının gereği şekilde yapılmamış olması nedeniyle baskıda renklerin üst üste bindiğini, klimayı onarmak için ertesi gün akşama kadar bir teklif beklediklerini, Sayın Pasiner, Ekesan ve Sılan’dan aldıkları bilgiye göre bunu yerli olanaklarla yapacak en iyi yerli firma olduğumuzu belirtti. Rahatlamıştım.
O anda ilk düşüncem İstanbul’a yıldırım telefonla aileme endişelenecek bir şey olmadığını bildirmekti. Heyete durumu anlattığımda özür dileyerek derhal işimi hallettiler. Emrime bir araba ve iki teknisyen tahsis ettiler. Büyük bir heyecanla işe koyuldum. 426.000 TL teklif fiyatı hazırladım. Niyetim pazarlık sırasında 26.000 TL’ye kadar tenzilat yapmaktı. Ertesi gün akşamüstü müzakereye oturduk. Beklediğim gibi fazla incelemeye lüzum görmeden bir tenzilat istediler. Cevap vermeye fırsat bulamadan merhum Cenan Sahir Sılan “Bu işi 425.000 TL’ye yuvarlat bitsin” deyince epey şaşırdım. 
Sözleşmeyi teklif-kabul şeklinde imzalayıp dışarı çıkarken son derece akıllı ve zeki bir kişi olan merhum Sılan “Belki 400.000 TL’ye inerdin, ancak bu işin süratli, kaliteli ve sonuç verici olarak yapılmasını isteriz. Rahat çalışmayan müteahhit iyi iş yapamaz. Fiyatın rahat, kendini göster. Fiyatın rahatlığı tüm ilgililer için bir avantajdır. Ancak bunu anlayan idare az.” dedi. Tüm müteahhitlik hayatımız boyunca bu sözlerin doğruluğu hep kanıtlandı.
Merkez Bankası banknot matbaası tesislerini yerli olanaklarla 5 ayda tamamen bitirdik. Fevkalade başarılı bir tesis oldu. Tüm ilgililer takdir ve tebrik ettiler. Tesisin bugüne kadar işler halde olması muhtemeldir. Bunun ödülünü yalnız bu işten kazandığımız para ile değil, bize açtığı ufuklarla da gördük. Merkez Bankası yönetimi bundan sonra birçok büyük işi ve tesisatı ihalesiz olarak bir devlet şirketi olan Ankara İmar Ltd. Şti. kanalı ile bize dolaylı olarak vermiştir.

Kaynak: Üzeyir Garih, İş Hayatımdan Kesitler ve Gençlere Tavsiyeler, Hayat Yayın Grubu