Dostluk Başka, Ticaret Başka

Taksim’deyim. Otobüsten indim, İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyorum. Derneğe bir uğrayayım, bakalım franchising işleri nasıl gidiyor dedim.

Kapıdaki görevli, derneğin artık burada olmadığını, yeni yönetimin işleri yakından takip etmek için dernek merkezini değiştirdiğini söyledi. Benim ofis ise boş, bıraktığım haliyle duruyordu.

Ertesi gün Turyap’ın Şişli’deki Genel Müdürlük binasına uğradım. Azmi Sarıbay sıfırdan gelerek TURYAP markasını üretmiş ve emlakçılık dünyasına yepyeni bir sistem getirmişti. Ben derneğin genel sekreteriyken o da başkan yardımcısıydı.

“Azmi Bey, Tarlabaşı’ndaki derneğin merkezi boşalmış. Ne yapacaksınız orayı?”

“Bilmem!”

“Projem var.”

“Hayırdır?”

“O odayı sınıf yapalım, seyahat acentelerine eleman yetiştirme semineri açalım orada…”

Ben daha önce seyahat acentelerinde çalıştığım için sektördeki yetişmiş eleman boşluğunu biliyordum. Türkiye’de turizm patlaması bekleniyordu, ancak turizmci adına sadece otelci yetiştiriliyordu 1990’lı yıllarda. Turizm Meslek Liseleri, Turizm Meslek Yüksek Okulları ve Turizm İşletmeciliği Bölümleri sadece otelci yetiştiriyordu.

Azmi Bey dedi ki:

“Baybars bu iş tutmaz. Türkiye’de kimse seyahat acentesinde çalışmak için gidip de kursa falan yazılıp para vermez.”

Bence, eğer insanlar emlakçı olmak için kursa para veriyorsa, seyahat acentesinde çalışmak için de aynı parayı verirdi. Neticede her iki meslek dalı da aslında aynı işti, komisyonculuktu.

Azmi Bey’i defalarca ziyaret ettim. Nuh dedi, Peygamber demedi!

En sonunda patladı:

“Senin ne kadar paran var?”

“400 dolarım var Azmi Bey, özel derslerden biriktirdiğim para.”

“Bayağı biriktirmişsin.” dedi.

“Sen şimdi bu 400 dolarınla bir reklam ver gazeteye. Şu 400 dolardan kurtul, ben de senden kurtulayım.”

“Biraz düşünmek istiyorum.” dedim. İnsan, başkasının parasıyla girişim projesini daha kolay geliştirebiliyor ama kendi parası söz konusu olunca işin rengi değişiyor.

Sonuçta şu karara vardım: 400 dolarla da yaşasam belediye otobüsüne biniyorum, 400 dolarım olmasa da belediye otobüsüne bineceğim.

“Azmi Bey, kararımı verdim, reklam verelim.” dedim.

“Aman” dedi, “otur şöyle, hemen geç bilgisayarın karşısına, hazırla reklamını. Fikrini değiştirmeden bu iş bitsin. Yalnız, ilanda sakın Seyahat Acentesi Elemanı Yetiştirme Kursu deme. Bizim millet eleman olmak istemez. Tur Operatörlüğü diye yaz.” dedi.

“Azmi Bey, Profesyonel Tur Operatörlüğü desem nasıl olur?”

“Bak bu daha güzel oldu.”

Kursun adını da Azmi Bey’le ayaküstü bulmuştuk. Yanımda para olmadığı için “dostluk başka, ticaret başka” diyerek 400 dolarlık bir de senet imzalatmıştı Azmi Bey bana.

9 Şubat 1992, Pazar. Hürriyet gazetesinin seri ilanlar bölümünde Türkiye’nin ilk “Tur Operatörlüğü Semineri” ilanı çıktı. O hafta sonu, Fındıkzade’de anneannemde kalıyordum. İlanın çıktığı gün sabah erkenden kalktım, saat 8’de ofisteydim ve çok heyecanlıydım. Bakalım telefonlar çalacak mıydı? Azmi Bey mi haklı çıkacaktı, yoksa ben mi?

17 Şubat 1992, Pazartesi. İlanı verdikten tam 7 gün sonra. Kırtasiyeden aldığım kasadaki paraları sayıyorum; tam 17 bin 400 dolar! Ertesi hafta bir 35 bin dolar daha. Bir ay içinde bende 100 bin dolara yakın nakit para birikmişti. Yaptığım hesaplara göre 2 adet ilan (800 dolar) ve 42 saatlik seminer eğitmen ücreti (840 dolar) ve Harbiye’deki Divan Oteli’nin (bu kadar kişiyi 20 metrekarelik sınıfa sığdırma imkânım olmadığı için) 3 hafta sonu cumartesi-pazar salon ücreti (3.000 dolar) dışında kalanın tamamı kârdı. Yani 1 ayda yaklaşık 95 bin dolar para kazanmıştım.

Nerede 400 dolar, nerede 95 bin dolar?

Kaynak: Baybars Altuntaş, Otobüsten İndim BMW’ye Bindim, Destek Yayınevi