El Çabukluğu Marifet

Elma ihraç ettiğimiz ilk yıllarda bazen depodaki malların hepsini satamazdık.

Irak pazarına girdiğimizde ise, miktarlar çok daha büyümüştü. Öyle ki, altı aylık bir dönemde 30 bin elma ihraç eder hale gelmiştik. Tabii bu miktarda elmayı bahçelerden satın alıp, sandıklayarak, depolamak kolay bir iş değildi. Irak’taki alıcı da kontrat gereği belirtilen miktardan “yüzde 10 fazla” mal satın alma hakkına sahipti. Bir keresinde ithalatçı, bu “yüzde 10 hakkını” kullanınca, bizim iç piyasadan 3 bin ton elma daha satın almamız gerekmişti.

O sırada ağaçlarda elma kalmamış. Mahsulün “buzhanelerde” saklandığı bir aşama bu… Buzhaneye mal koymuş tüccarlardan elma satın almak zorundayız.

Öğrenmiştik. Dönemin Yaş Meyve ve Sebze İhracatçılar Birliği Başkanı Yaşar Ünal’ın stoklarında elma var. O elmalar da Mustafa Kemal Findos’un Eğirdir’deki buzhanesinde duruyor. Yaşar Ağabey ile fiyatta ve ödemede anlaşmak pek zor olmadı.

Asıl sorun daha başkaydı; malın teslim şeklindeydi.

Biz istiyorduk ki, buzhanede elmaların tümünü, kamyona yükleyip tartalım ve teslim alalım.

Yaşar Ağabey ise daha başka bir yöntem öneriyordu: “Örnek” 10 sandığı tartmak ve 10 sandığın toplam ağırlığını esas alarak, malın “miktarını” sandık “sayısı”na göre belirlemek… Ona göre, böylece uzun bir tartma işleminden kurtulmuş olacaktık. Israr da ediyordu bu yöntemde. Ancak, işin aslı hiç de öyle değildi.

Bir yıl önce kendisinden böyle bir tartma yöntemiyle aldığımız 300 ton elmadan zarar etmiştik. Çünkü hesap şuna dayandırılmıştı: Her sandık 26 kilo geliyor. Oysa, sonradan elmaların hepsini tarttığımızda gördük ki malların çoğunluğu “örnek sandıklar” kadar ağır değil. Elma sandıkları gerçekte 26 değil, 23 kilo…

Yaşar Ağabey, Nuh diyor Peygamber demiyordu. Sonunda:

Ne korkuyorsun, dedi. Hep beraber buzhaneye gider, “örnekleme tartıyı” birlikte yaparız.

Çaresiz razı olduk. Ağzımız daha önce yandığı için… Bu kez gereken tedbiri almıştık.

Tartımdan bir gece evvel, ağırlıkları ortalama 22 kg. gelen 10 sandığı bir forklifte yükleyerek, buzhanenin boş odalarından birine koyduk.

Ertesi sabah hep birlikte buzhaneye gittik. Yaşar Ağabey sordu:

“Yüklenirken başında durmayacak mısınız?”

“Ben size güveniyorum.”

Öyle deyince, Yaşar Ağabey de içeriye sandık seçmeye gitmedi. O kendi adamlarından emindi. Biz de kendi “operasyon taktiğimizden”…

Yaşar Ağabeyin adamları her zamanki cinlikleriyle en ağır gelen 10 sandığı bir forklifte yüklediler. Onların yüklediği forklifti, bizim adamlarımız alıp, koridordan geçirdikten sonra, bir başka “boş” odaya girdi. Hemen oracıkta “değiş tokuş” yapıldı… En ağır sandıkların oluşturduğu forklift yerine… Bizim bir gece önce hazırladığımız (daha hafif) sandıkları taşıyan forklift tartıya gitti.

Olan olmuştu. Operasyon tamamdı.

Yaşar Ağabey, sonuca çok şaşırdı! Sandıklar ortalama 22 kg. geliyordu. Adamlarına bağırıp, çağırmaya başladı. Ama çaresizdi. Sandıkları kendi adamları seçmişti. Hesabı sandık başına “22 kilo” üstünden yaptık.

Başka birtakım sorunlar daha çıkmadı mı? Çıktı. Ama biz her şeye rağmen bir önceki yılın zararını kurtarmıştık.

Kaynak: Mehmet Emin Karagülle, 70 Cent Uğruna: İhracat Şampiyonlarının Gerçek Öyküsü, İnkılâp Kitabevi, 2004.