Girişimciler İçin İnşaat (Müteahhitlik)

İnsanoğlu, varoluşundan bu yana daima inşa etmiş ve gelişmiştir. İlk olarak mağaralarda yaşayan insanlar, sonrasında çalılardan ve bitkilerden evler yapmaya başlamışlardır. Yerleşik hayattan önce göçebe yaşayanlar çadırlar kurmuş, yerleşik hayata geçildiğinde ise ağaçtan, taş ve topraktan evler yapmışlardır. Teknolojinin ve yerleşik hayatın da gelişmesiyle insanlar sahip oldukları kültür ve yaşadıkları toprakların coğrafi özellikleri doğrultusunda kendilerine özgü mimariler geliştirmişler ve sürekli olarak inşa tekniklerini ve kullanılan materyalleri ilerletmişlerdir.

Günümüze yaklaştıkça hızla artan nüfus ve kırlardan kent merkezlerine doğru artan göç kentleşmeyi artırmıştır. Göç ve nüfus artışlarından dolayı artık kent merkezlerindeki tek katlı evler toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmış ve çok katlı evlerin inşası gündeme gelmiştir. Bugüne gelindiğinde ise nüfusu milyonları aşmış ve metropol olarak nitelendirilen büyük şehirlerde metrelerce yüksekliklere ulaşan gökdelenler inşa edilmektedir. Bu yapıların yanı sıra, yaşamı kolaylaştırmak adına kıtaları birleştiren köprüler, metrelerce yükselen viyadükler, ticaret ve alışveriş merkezleri, katlı otoparklar ve benzeri devasa yapılar inşa edilmektedir. İnşaat teknolojisi geliştikçe bu yapılar daha da yükselerek ve büyüyerek inşa edilmeye devam etmektedir (1). İnsanoğlunun, varoluşundan bu yana dek inşa edilen bu yapıların baş mimarları elbette müteahhitlerdir. Müteahhitler toplumun sahip olduğu kaynakları bir araya getirerek iş yapan girişimcilerdir.

Bir toplumun sahip olduğu kaynakları bir araya getirerek iş yapan kişiye girişimci denir. Daha geniş bir ifadeyle girişimci; doğal kaynaklar (arazi, arsa, orman, su, madenler, hammaddeler vb.), emek (mal ve hizmet üretmek için gerekli insan kaynağı) ve sermaye gibi üretim faktörlerini bir araya getiren ve bunun sonucunda kâr amacıyla riski üzerine alan kişi olarak tanımlanabilir. Geçmişte iş yapan anlamına gelen girişimcilik günümüzde çok daha geniş bir şekilde yorumlanmaktadır. Girişimcilik artık kendi işini kuran kişiler için kullanılan basit bir tanımlama olmaktan çıkmış; kâr amacı ile riski üstlenen, yenilikleri yakalayan, fırsatları değerlendirebilen ve tüm bunları hayata geçirebilme becerisine sahip olan kişiler şeklinde daha geniş bir şekilde yorumlanmaktadır.

Türkiye’de girişimcilik ruhu oldukça yüksektir. Yapılan bir araştırmada Türkiye’de bir işte çalışanların yüzde 76’sı girişimcilik hakkında olumlu görüş belirtmiştir. Bu oldukça yüksek bir orandır. Global Entrepreneurship Monitor – Küresel Girişimcilik Raporu’na göre 2012 yılında 69 ülkeden 198.000 kişi ile yapılan anket sonucunda oluşturulan raporda Türkiye’nin 2006 yılında yüzde 6.11 olan girişimcilik notu yüzde 12.22’ye yükselmiş, erken girişimcilik indeksi açısından araştırmaya katılan 30 etkinlik güdümlü ekonomi arasında Türkiye 17. sırada yer almıştır. Benzer şekilde kurumsallaşmış girişimcilerin 18-64 yaş arasındaki yetişkin nüfusa olan oranı, 2006 yılında yüzde 2.2, 2008 yılında yüzde 4.6 iken, 2010 yılında yüzde 10.7’ye yükselmiştir. Şirketlerini kurma aşamasında olan girişimcilerin oranı ise 2006 yılında yüzde 2.2, 2008 yılında yüzde 3.2, 2011 yılında 3.7 iken 2012 yılında yüzde 7.25’e çıkmıştır. Söz konusu istatistikler Türkiye’nin girişimcilik konusunda yaptığı çalışmaların başarılı bir şekilde ilerlediğinin göstergesidir (Sönmez, A. ve Toksoy, A. 2014, s. 47).

Girişimcilik Türkiye ekonomisi için oldukça önemlidir. Girişimcilik gelişmenin ve yeni işler yapmanın anahtarıdır. Türkiye’de girişimcilerin en çok tercih ettiği meslekler arasında müteahhitlik gelmektedir. Türkiye’de geçmişte başlayan ve 2000’li yıllarda hız kazanan müteahhitlik sektöründeki girişimcilik popülaritesini hiç kaybetmemiştir. Türkiye’de 300 bin kurumun müteahhitlik yaptığı tahmin edilmektedir. Türkiye’deki şirket sayısının yaklaşık 1 milyon 400 bin olduğu ancak faal şirket sayısının 975 bin dolaylarında olduğu göz önüne alındığında neredeyse her üç şirketten birinin müteahhitlik işi yaptığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu da Türkiye’de girişimcilik denildiğinde müteahhitliği akla getirmektedir.

Müteahhit; bir taahhüt işini üstüne alan kişidir, yani müteahhit taahhüt ettiğini yapacağını belirten, taahhüdünü yerine getireceğine söz veren kişi, kurum ya da kuruluştur. Müteahhit; yüklenici, üstlenici, başkası için yapı işini yapmayı üstüne alan kişi ya da kurumdur. Müteahhit Arapça müteahhide kelimesinden gelir. Müteahhidin yaptığı işe “müteahhitlik” denir. Müteahhitlik aslında bir süreç yönetimidir. İnşaat projeleri genellikle birbirini takip eden, aynı anda ya da kısmen örtüşerek ilerleyen birçok farklı süreçten geçtikten sonra gerçekleşmektedir (Okay, F. 2014, s. 9). İnşaat henüz başlamadan başlayan bu süreç, inşaatın tamamlanmasından sonraki süreçte bile devam edebilmektedir. En basit anlamda müteahhit; kendi namına ya da başkasının namına yapı ya da yapı eklentilerini yapmayı üstlenen kişi ya da kuruluştur.

Girişimci müteahhitler; ülke ekonomisinin en çok ihtiyaç duyduğu katma değerli işler yapan üreticiler açısından oldukça önemlidir. Ayrıca istihdam, sektörler arası ilişkileri kuvvetlendirme ve benzeri konularda ülke ekonomisinin gelişiminde önemli bir role sahiptir.

Müteahhitlikte başarıyı yakalamanın en önemli şartlarından birisi, iş tecrübesidir. Özellikle inşaat faaliyetlerinde iş ile ilgili deneyim şirketlerin devamlılığı açısından oldukça önemlidir. Yüzyıl yapı ömrüne sahip binaları inşa eden müteahhit şirketlerin ömrünün bazen on yılı bile geçmediği görülmektedir. Bunun en büyük nedeni müteahhit adaylarının ilk defa iş kurmalarından dolayı yönetim ve sürdürülebilirlik konusunda başarısızlık yaşamasıdır. Diğer bir başarısızlık nedeni ise müteahhit adaylarının yetersiz sermayeden dolayı finansal kaynaklara ulaşamaması gelmektedir. Türkiye’de bankacılık sektörü oldukça gelişmiş bir sektördür. Ancak bu gelişmişliğe rağmen özellikle yeni müteahhit adaylarının ihtiyaç duyduğu teminat ve kredi konusunda gerekli desteği sağlayamamaktadır. Bu durum girişim sermayesi için müteahhit adaylarını alternatif çözümler bulmaya itmektedir.

Türkiye ekonomisi gelişen ve buna bağlı olarak ihtiyaçları artan bir ülkedir. Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de gelişimin ana eksenini inşaat sektörü oluşturmaktadır. Barajlar, binalar, enerji üretim tesisleri, yollar, havaalanları, kentsel mekânlar, fabrikalar, hastaneler ve diğer tüm yaşamsal mekânlar ile o mekânları yaşanılır kılabilecek tüm alt ve üst yapıların ilk adımı müteahhitler tarafından atılmaktadır. Gelecekte gelişmiş bir ülke olma hedefi taşıyan Türkiye’nin bu hedefe ulaşabilmesindeki en önemli aktörlerden biri müteahhitlerdir (2).

Müteahhitlik ya da inşaat sektörünün gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri, hiç şüphesiz ekonomik ve siyasi istikrardır. Türkiye’de geçmişte var olan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunların hem ülkenin hem de müteahhitlik sektörünün gelişimine olumsuz etkileri olmuştur. Ancak 2000’li yıllardan sonra siyasi ve ekonomik istikrarın kısmen de olsa sağlanması, sektör üzerinde olumlu etki yaratmış, müteahhitlere yeni iş alanları açmış ve inşaat üretimi rekor düzeylere ulaşmıştır. Bu dönemde müteahhitlerin, inşaat sektöründeki yatırımları ulusal kalkınmaya önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Müteahhitlerin ulusal kalkınmaya dolaylı ya da dolaysız olarak katkı sağlamasındaki en önemli neden; inşaat sektörünün çarpan etkisinin yüksek olmasındandır.

İnşaat sektörünün çarpan etkisinin fazla olmasının en önemli nedeni; sektöre girdi sağlayan ve faaliyetlerini inşaat sektöründeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren 200’den fazla alt sektörün olmasıdır. İnşaat sektörüne dolayısıyla müteahhitlik sektörüne “Ekonominin Lokomotifi” denilmesinin en önemli nedeni budur. İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, ortalama yeni bir evde 150 farklı meslek kolunu ilgilendiren 23.000 parça iş bulunmaktadır. Hiçbir ekonomik faaliyetin bu kadar çok doğrudan ya da dolaylı etki doğurma gücü olmadığı dikkate alındığında sektörün lokomotif gücünün, gelişmekte olan ülkeler için vazgeçilemez değeri daha açık olarak ortaya çıkmaktadır (Özlük, S. 2015).

Ayrıca inşaat sektörü istihdama da önemli katkıda bulunmaktadır. İnşaat sektörü, emek yoğun işgücüne ihtiyaç duyduğundan işsizlik üzerinde önemli bir güce sahiptir. İnşaat sektörünün ihtiyaç duyduğu emek yoğun işgücü, niteliksiz işçiler için geniş istihdam alanları oluşturmaktadır (Keleş, 1983, s. 8). Özellikle son on yılda Türkiye’de inşaat sektörünün gelişmesiyle birlikte sektörde istihdam edilen işçilerin sayısı 2013 yılında 1 milyon 879 bin kişiye ulaşmıştır. GYODER tahminine göre ise, inşaat ve inşaat malzemeleri sektöründe dolaylı olarak 4.6 milyon kişi istihdam edilmektedir. Bu da Türkiye’de toplam istihdamın yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Dünya çapında ise 100 milyondan fazla kişi inşaat sektöründe istihdam edilmektedir. İnşaat sektörünün bütün bu özellikleri göz önüne alındığında müteahhitlerin GSMH’ye katkısının yüzde 35’lere vardığı tahmin edilmektedir.

Müteahhitlik sektörünün gelişmişlik üzerine değişen rolüne bakıldığında inşaat sektörünün GSYH içindeki payının bir çan eğrisi (“ters U”) paterni izlediği, ekonomik büyümenin ilk aşamalarında artış eğiliminde olduğu, orta gelirli ülkelerde yatay seyrettiği ve gelişmiş ekonomilerde ise düşüş eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir. Bu alanda daha sonra yapılan çalışmalar eğrinin gelişmenin ilerleyen safhalarında yumuşak bir eğimle indiğini, gelişmiş ülkelerdeki onarım ve renovasyon faaliyetlerinin bu yumuşak inişi desteklediğini ortaya koymuştur. Türkiye’de inşaata dayalı büyüme modeli 2002-2014 dönemini nitelemek için kullanışlı bir kalıp olarak dile ve akıllara yerleşmiştir (Dinçel, G. 2015, s. 3). Diğer taraftan müteahhitlerin ulusal ekonomiyi kalkındırma sürecinde tek başına sürükleyici bir rol alması mümkün değildir. Uzun dönemde inşaat sektörü ile ekonomik gelişmenin birlikte olması gerekir. Ekonomik gelişmenin olmadığı bir ortamda müteahhitlik sektörünün gelişiminden bahsetmek pek mümkün değildir. Türkiye’de 2002-2015 dönemine bakıldığında bunun örnekleri görülmektedir. Bu dönem aralığında inşaat sektörü ortalama yüzde 5 bandında bir büyüme sergilemiştir. Ancak 2008-2009 yıllarında yaşanan finansal kaynaklı global kriz hem ülke ekonomisi hem de inşaat sektörünü derinden etkilemiştir. Bu dönemde ülke ekonomisinde yaşanan daralma inşaat sektörüne de yansımıştır.

2009 yılında Türkiye ekonomisindeki daralma %4,7 iken inşaat sektöründeki daralma %16’yı bulmuştur. Bu da bize inşaat sektörünün krizlere karşı fazlasıyla kırılgan olduğunu göstermektedir. Bu durum ülkemize özgü bir durum olmamakla birlikte küresel çapta tarihsel örnekleri de vardır. Bunlardan en bilineni 1997 Doğu Asya ülkelerinde ve 2007 yılında ABD’de yaşanan inşaat sektörü kaynaklı krizlerdir.

Müteahhitlik genel olarak kârlı bilinen bir meslektir. Gerçekte ise böyle olup olmadığı göreceli bir konudur. 2000’li yıllarla birlikte sektörde oluşan olumlu havanın etkisiyle müteahhitler yüksek kâr oranları ile çalışmaya alışmıştır. Ancak yüksek kâr oranları piyasaya girişleri artırmış, bu da rekabetin artmasına neden olmuştur. Doğal olarak bu durum müteahhit firmaların kâr oranlarını düşürmüştür. 2000’li yılların başlarında %30’ların üzerinde olan sektörün kârlılık oranı son dönemde %20’lere hatta %15’lere kadar gerilemiştir (3).

Kâr oranlarının azalmasındaki önemli nedenlerden biri de maliyetlerdir. Özellikle son yıllarda artan maliyetlerin arkasındaki en önemli neden arsa maliyetleridir. Bunun yanı sıra döviz kurundaki artışa bağlı olarak, demir, çimento, ithal araç ve gereçlerin maliyetlerinde yaşanan artışlar maliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca inşaat sektöründe Katma Değer Vergisi’nin (KDV) iadesi ile yaşanan sorunlar da maliyetlere olumsuz yönde yansımaktadır. Buna benzer birçok nedenden dolayı Türkiye’de artık müteahhitlik sektörünün diğer sektörlere kıyasla çok kârlı bir sektör olduğu tartışılır hale gelmiştir. Artık müteahhitler de imalat sanayi sektöründe olduğu gibi düşük kâr oranları ve yüksek rekabet koşulları altında çalışmak zorundadır.

Özetle müteahhit; inşaat işinin ruhsat ve ruhsat eklerine, etüt ve projelerine uygun olarak yapılabilmesi için gerekli olan iş organizasyonunu sağlayan kişidir. Bu organizasyonun içerisinde; inşaat işçisi, ustası, mühendisi, mimarı, iş güvenlik uzmanı ve yapı denetim çalışanlarından oluşan ve farklı alanlarda uzmanlıklara sahip kişiler yer alır. Müteahhit bütün bu organizasyonun işvereni konumundadır. Müteahhidin işi, daha inşa işi başlamadan önce başlar. Bu başlangıç; kat karşılığı sözleşmesi, inşaat taahhüt sözleşmesi ya da taşeronluk sözleşmesinin imzalanmasıdır. Sonrasında ise inşaat için gerekli olan; ruhsat aşaması, projelerin hazırlanması, inşaatın yapılması esnasında gerekli girdilerin sağlanması, taşeronların işlerinin kontrol edilmesi, bütün bürokratik işlemlerin takip edilmesi ve vergilerin ödenmesine kadar varan uzun bir süreçtir. Sonuç olarak müteahhitlik bir organizasyon işidir ve müteahhit bu organizasyonun en tepesindeki kişidir.

(1) Aktaş, E. (2010). Deprem İzolatörleri. Dokuz Eylül Üniversitesi.

(2) İNTES, 2014’ten faydalanılmıştır.

(3) İnşaat sektörü, tam rekabet koşullarının geçerli olduğu sektörlerin başında gelir. Tam rekabette piyasa dengesini, yani piyasa talebi ile piyasa arzını eşitleyen şey fiyattır. Fiyatı sadece satıcılar değil, alıcı ve satıcılar birlikte belirler. Çünkü tam rekabet piyasası koşullarını taşıyan sektörlerde alıcı ve satıcı çoktur. Ayrıca tam rekabet piyasasının geçerli olabilmesi için piyasaya giriş ve çıkışların serbest ve kolay olması, piyasanın homojen olması ve alıcıların piyasa hakkında bilgiye sahip olması gerekir. İnşaat sektörüne bakıldığında tam rekabet piyasasının tüm koşullarını sağladığı görülmektedir.

Bu çalışma Dr. Serdal ÖZLÜK tarafından kaleme alınan “Girişimciler için İnşaat” kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır.

Yazar: Dr. Serdal Özlük