Hafıza-i Beşer Nisyan ile Maluldür

Bir-iki hafta sonra tekrar Ankara’dan telefon… Yeni bir davet: Artık alışmıştık. Bu sefer sahnede Sultan Halı ve Kilimcilik vardı. Konu: Kurtarılması için taze para verilmesi.

(Maliye Bakanı) Kafaoğlu işin pratik çözümünü bulmuştu herhalde, diye düşünüyorduk. Bu şekilde yüz toplantı yapsak, acaba Türkiye ekonomisinin kurtulabileceğini mi düşünmekteydi? Artık deneyimli bankacılar olarak biz de bu konuda önlem almaya başlamıştık. Kimi banka yetkisiz kişileri toplantıya gönderiyor, kimisi yetki yönetim kurulundadır diyor, kimimiz toplantı sonunda önümüze sürülen, önceden hazırlanmış protokolü imzalamamak için sancılanıp tuvalete gidiyor, kimimiz birkaç kez söz alıp konuşmayı kasıtlı olarak uzatıyorduk. Kısacası herkes topu nereden ve nasıl taca atarım hesabındaydı.

Sultan Halı, gündeme gelince, Hüsnü ilginç bir öneri getirdi. Hüsnü Bakan’a şu teklifi yaptı:

“Sayın Bakanım, Sultan Halı gerçekten büyük bir yatırım, ülke ekonomisine kazandırılmasında biz de yarar görüyoruz. Ancak konuya daha bilimsel yaklaşabilmemiz için izin verin bu yatırımın gerçek değeri nedir? Bugünkü piyasa şartlarında talep nedir? Bu tesis hangi şartlarda verimli çalışır? Bütün bunları kapsayan bir fizibilite çalışması yapalım?”

Teklif olumlu karşılandı. Hüsnü görevi bana verdi. Ben de Türkiye’de halıcılık işini en iyi kim bilir diye araştırmaya başladım. Müşterilerimize, güvendiğim kişilere sordum. Öyle bir isim bulmalıydım ki, konuyu enine boyuna inceleyip doğru dürüst, güvenilir bir rapor oluştursun.

Bedrettin Dalan’la ilk tanışmamız, Sultan Halı fizibilite raporu dolayısıyla oldu. Dalan o zaman yanılmıyorsam bir halı fabrikasına danışmanlık yapıyordu. Tekstil ve halı konularını son derece iyi bilen Dalan, böyle bir rapor hazırlanması için bilfiil araştırma yapıp, baştan sona raporu yazdı. Sonuç şaşırtıcıydı. Tesisin kurtarılacak tarafı yoktu. Kafaoğlu’nun önüne koyduk.

“Biz rapora rağmen bu işe para verirsek, sizin Maliye Bakanı olarak bizi banka yöneticisi diye bu koltuklarda oturtmamanız lazım…”

Top taca falan gitmemişti, doksandan kaleye girmişti. Kafaoğlu, “Haklısınız” demekle yetindi. Hüsnü son derece akıllı bir öneriyle yalnız Pamukbank’ı değil, galiba öteki bankaları da kurtarmıştı.

Yıllar sonra, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan ayrılışının üzerinden beş-altı ay geçmişti ki, Dalan beni aradı. Bir ricası vardı: Aslında çok çalışkan ve dürüst olduğuna inandığı bir arkadaşının bankamıza olan bir borcu nedeniyle benim kendisine yardımcı olup konuyu çözmemi istiyordu. Kim olduğunu sordum.

“Sultan Halı fabrikasının eski sahipleri…” dedi. Duraksadım.

“Bedri,” dedim, “Biz seninle ilk ne zaman ve hangi işle ilgili tanışmıştık, hatırlayabildin mi?”

Bedri, “ Çoook eskiden, ama niçin sordun?” dedi.

“Hiç. Biz seninle Sultan Halı dolayısıyla tanışmıştık. Ve sen zamanında Sultan Halı’yla ilgili bana hazırladığın raporda, bu işin savunulacak tarafı yok, demiştin. Bizi ve tüm bankaları önemli bir sıkıntıdan kurtarmıştın. Sana gecikmiş bir teşekkür borcumuz olmalı. Onu hatırladım. O kadar.”

Kaynak: İbrahim Betil, Hafiften Bankacılık, Ana Yayıncılık, 2. Baskı, Şubat 2002.