Hakkınızda İhbar Var!

1963 yılında bir gün fabrikaya tanımadığımız iki kişi geldi, dediler ki:
“Biz gizli polisten geliyoruz, bir ihbar var, tahkikat yapacağız…”
Şaşırdım, ne ihbarı, ne tahkikatı… Sorular cevapsız ama yapacak bir şey yok.
“Peki yapın tahkikatı.”
Anlaşıldı ki, konu tamamen benimle ilgili, ben komünistmişim. O zamanlar komünistleri kuş gibi avlıyorlar, kim komünist onu içeri atıyorlar, Menderes yeni asılmış, komünist avı başlamış ülkede. İşte tam bu sırada, böyle bir ortamda komünizmden tahkikat geçiriyoruz.
Sivil polis beni sigaya çekiyor. Komünist olup olmadığımı soruyor.
“Sen kimsin?”
“İshak Alaton…”
“Nereden geldin buraya, nerelere gittin?”
“Ben hep buradaydım, bir ara İsveç’e gittim.”
“Peki ne yaptın orada?”
“İşçilik yaptım.”
“Ne işçiliği?”
“Kaynak işçiliği.”
“Aaa… demek işçisin.”
“Evet işçiyim ama şimdi fabrikatörüm, şimdi fabrika sahibiyim. İşçilere istihdam oluşturuyorum, yani gelişiyorum. Bunun ne kötülüğü var?”
“Kötülüğü yok ama hakkınızda komünist ihbarı var.”
“Peki neden komünistmişim?”
“İşte yazıyor, zaten kırmızıya boyamışsınız duvarları…”
“Kırmızıya boyamak neden komünizm olsun?”
“Çünkü komünizmin rengi kırmızı.”
“Ama Türk bayrağının rengi de kırmızı. Belki Türk bayrağını düşünerek kırmızıya boyadım. Olamaz mı?”
“Yok! Kırmızıya duvarlar boyanırsa insanların komünist olduğu düşünülür.”
“Ben böyle olduğunu bilmiyordum.”
“Şu kırmızıya boyadığın yemekhaneye gidip bakalım.”
İki sivil polisle birlikte aşağıya indik, yemekhaneye bakıyorlar. Biri sordu:
“Nerede kırmızı duvarlar?”
“İşte burası, başka bir yer de yok…”
“Bu kırmızı değil ama…”
“Ee, değil! Kırmızı değil tabii, pembe, somon rengi.”
“Peki mutfak?”
“Mutfak, paslanmaz çelik…”
“Peki komünist değilsen, komünizm propagandası yapmıyorsan neden işçilerle beraber yemek yiyorsun?”
“Çünkü yemek vakti aynı zamana geliyor, biz de aynı vakitte acıkıyoruz. Mutfağı tekrar ısıtmanın da bir mantığı yok. Yemek mutfakta sıcakken ben de alıyorum, onlar da alıyor.”
“Peki sıraya niye giriyorsunuz?”
“Başka türlü nasıl yemek yenir? Burada garson da yok.”
Tiyatro gibi bir şey oldu ve polisler gittiler.
Aradan iki ay geçtikten sonra bir rapor yazmışlar, bu ihbarın bir gerçekliği yok diye. Biz de neticeyi alıyoruz, komünist olmadığımıza karar verilmiş. Sivil polis benim komünist olmadığımı raporla bildirdi. Böylece bu dertten de kurtulduk.

Kaynak: Mehmet Gündem, Lüzumlu Adam İshak Alaton, Alfa Yayınları