Hikâye İçinde Hikâye

Bir arkadaşın hanımı iktisatçıymış. Kafa yapısını çok beğenirmiş Ömer Ağa, çok akıllı bulurmuş. Kaçmazmış ondan “kadının bilgicinden kaç” dediği halde herkese.

Gel, seni Akbanka alalım… (Akpank, dermiş.)

Kelimeleri sakatlaması, ki hayli kelimeyi sakatlarmış, ilk kız torunu Güler’e o kadar dokunmuş ki, bir gün zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın önünde, dedesi gene “Akpank” deyince masanın altına saklanmış, nasıl yapılır bu diye.

Celal Bayar karışmış, küçük kızı teselli etmiş:

“Dedeni bankanın içi ilgilendiriyor. Kelimesi değil.”

Bu küçük ara hikâyemizden sonra temel hikâyemize devam edelim:

İktisatçı hanım, “Ben orda ne yapabilirim?” diye sormuş.

“Canım insan bir kilo et verdi mi ineğe, hemencek bir kilo süt bekler mi ondan? Gel, alış, karış, düşün, gör, elbette bir gün nasıl işe yarayacağını görürsün.”

Yorumu sizlere bırakıyorum ama, bir cümlecik eklemeden yapamayacağım.

İşte insanları, en verimli hale getirdikten sonra, onlara yollarını buldurmak ve akıllı insanın, bir konuya yabancı olsa bile, işe yarayacağını düşünmek, az kişiye vergidir. O az kişinin arasında Ömer Ağa da vardı.

Kaynak: Nimet Arzık, Ak Altının Ağası: Hacı Ömer Sabancı’nın Hayatı, Faik Yolaç Ofset Basım, 2. Baskı, 1985, İstanbul.