İbretlik Bir Vaka

Ne yapacağıma karar vermeye çalıştığım yaz aylarında ODTÜ Mezunlar Derneği aracılığıyla gelen bir iş ilanı ilgimi çekmişti. Bilgi teknolojisi alanında faaliyet gösteren uluslararası bir şirket, hem teknoloji hem de kontrat yönetimi konusunda deneyimli üst düzey bir yönetici arıyordu. Galiba beni arıyorlardı diye düşünerek CV’mi yollamış ve ardından unutmuştum.

Şirketimi kurduktan yaklaşık bir hafta sonra şirketin insan kaynakları yöneticisinden telefon alınca ne yapacağımı şaşırdım. İş beni heyecanlandırmıştı, çünkü içinde hukuk vardı. Hukuk yüksek lisansımı tamamladığımda, acaba hukuk ile bilgi teknolojisinin kesiştiği bir iş yapabilir miyim diye bir hayli kafa yormuştum. Şimdi önüme böyle bir fırsat çıkmıştı. Ne hayır demek istiyordum, ne şirketimden vazgeçmek… Aynı zamanda bir üniversitede ders vermeye başlamıştım, ondan da vazgeçmek istemiyordum.

Telefonla konuşurken birden aklıma yarı zamanlı çalışma fikri geldi. Durumumu açıklayarak, belki kabul ederler diye yarı zamanlı çalışma önerisinde bulundum. İnsan kaynakları yöneticisi konuyu yöneticileri ile değerlendirip geri aradı. Önerimi kabul etmişlerdi ve iş görüşmeleri başladı. Şirketin CEO’su ve yönetim kurulu üyesi ile yüz yüze, genel müdürü ile ise telefonda ayrı ayrı görüşmeler yaptım. Gerçekten beni arıyorlardı. Teklif verdiler, ben de kabul ettim. Çok mutlu ve heyecanlıydım, hem kendi şirketimi hem de buradaki işi nasıl yürüteceğim diye hiç endişe etmiyordum.

Eylül sonunda sözleşme imzaladım. 11 Ekim’den itibaren haftada üç gün çalışmaya başlayacaktım. Öncesinde 7 Ekim Perşembe günü yapılacak yönetim toplantısına davet edildim.

Satışta bir ilke vardır; sözleşme imzalanmadan satış sonuçlanmış sayılmaz. Müşteriden sözlü onay da alınsa, imzayı görmeden satış kutlanmaz. Bu ilkeyi çok iyi bildiğimden, sözleşmeyi imzaladıktan sonra konuyu yakın çevremle paylaşmıştım.

4 Ekim Pazartesi günü şirkette duyurumun yapıldığı e-postayı aldığımda ağzım kulaklarımdaydı. 5 Ekim Salı günü üniversitedeki dersime girmek üzereyken insan kaynakları yöneticisi telefonla aradı. “Merhaba,” derken bile sesi çok kötüydü. Yönetim Kurulu şirketin satılmasına ve bu süreç tamamlanıncaya kadar benimle yapılan sözleşmenin iptal edilmesine karar vermişti. 30 yıla yakın bir süredir iş hayatındaydım, böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordum. Önce üzüldüm, ama sonra iletişim konusunda bu denli sorunları olan bir şirkette çalışmayacağım için şükrettim. Çünkü ben 30 Eylül’de insan kaynakları yöneticisi ile sözleşme imzalarken, yan odada yönetim kurulu toplantısı yapılıyordu. Yönetim kurulu aldığı kararı 4 Ekim’e kadar insan kaynakları yöneticisine iletmemiş, insan kaynakları yöneticisi işe başlama durumumla ilgili e-posta gönderince birden birilerinin aklına gelmişti. Yukarıdan aşağıya bilgi akışı konusunda gençlere ders olarak anlatılacak bir olaydı bu yaşadığım.

Bu olayda beni asıl etkileyen, insan kaynakları yöneticisinin, karşı karşıya bırakıldığı durum nedeniyle şirketten ayrılma kararı oldu. Sanırım ben de onun yerinde olsam aynı şeyi yapardım. Değerlerimiz örtüştüğü için sonrasında tanışıklığımız arkadaşlığa dönüştü.

Kaynak: Nuray Ergeç Akmeriç, Kariyerimde İkinci Bahar, G Yayın Grubu, Eylül 2013.