İlk Denetim, İlk Ders

Banka denetimine Türk Ticaret Bankası ile başladım. Denetlediğim ilk banka odur. Şimdi o da tarih oldu ama, o zamanlar ülkemizin büyük bankalarından biriydi. Genel Müdürlüğü de Bahçekapı’daydı. Hiç unutmuyorum, pırıl pırıl güneşli bir sonbahar günü refakatine verildiğim rahmetli Ertan Kulabaş üstatla Karaköy’deki gruptan ellerimizde siyah çantalar çıktık, oraya denetime gidiyoruz. İlk kez bir banka göreceğim için müthiş heyecanlıyım.

Konuşa konuşa bankaya geldik; asansörle üçüncü kata çıkıp bir odaya girdik. Üstadın yerine oturmasını bekleyip ürkek ürkek geçip oturdum gösterdiği masaya. Oturdum ama acemiliğimden ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapacak diye üstadı izlemeye başladım. Üstat çantasından dosyalarını çıkarıp masanın üstüne koydu. İçlerinden birini çekip bir süre karıştırdı, sonra telefonu çevirip birisini çağırdı. Dakika geçmeden şişmanca, dazlak bir adam telaşla girdi içeri:

“Günaydın efendim! Buyurunuz…”

“Dün bazı bilgiler istemiştim. Hazırlayıp bu sabah masamda bulunduracaktınız…”

“Efendim, malum-ı aliniz, arşivimiz bu binada değil. O yüzden gecikmiştir. Kusura bakmayın, ben hemen bakacağım…”

“Murakabenin böyle gecikmelere tahammülü yok. Bunu bir daha ifade edeyim. Bir daha tekerrür etmesin reca ederim! Sonra, dün bir masa daha koyun demiştim arkadaşım için. Bula bula bu masayı mı bulup koydunuz? Bir murakıp bu masada çalışır mı? Derhal değiştirin bunu!”

Adam kekeleye kekeleye, “Affedersiniz efendim! Çok affedersiniz! Bundan sonra gecikme olmaz. Bizim çocukların kulaklarını çekeceğim efendim! Masayı da şimdi değiştiririz kusura bakmayın…” diye özür üstüne özür dileyerek çıktı.

O çıktıktan sonra üstat masasına kapandı, kahvesini içerken başladı bir şeyler yazıp çizmeye. Ben ellerim böğrümde kalakaldım masada. O çalışıyor, ben oturuyordum. Ne yapacağımı da bilmiyordum. Bir süre, “Hele elindeki işe bir noktayı koysun, elbet bir şey söyler, şöyle yap böyle yap der…” dedim, bekledim. Ama üstattan çıt yoktu. Sonunda bütün cesaretimi topladım. “Affedersiniz üstadım!” dedim ıkına sıkına. “Bana bir görev vermeyecek misiniz?” Başını kaldırdı, güneş gözlüğüne benzeyen kara gözlüklerinin ardından uzun uzun baktı:

“Ne yapacağımızı yolda gelirken anlattım ya.” dedi “Demin gelen adam umum muhasebe müdürü. Muhatabın odur. Çağır, ne gerekirse iste. Dâhili telefon rehberi de burada. Al!.. Sana bankanın faaliyet raporu ile üç aylık hesap hülasalarını da vereyim.” dedi ve yeniden önündeki yazıya döndü.

Dondum kaldım. Ne yapacağımı bilemedim. Kurul’a girdim gireli bankaların faaliyetleri sırasında uymaları gereken kuralları, Bankalar Kanunu şerhlerinden okuya okuya adeta ezberlemiştim; kuralları kaideleri biliyordum ama bu kurallara uyulup uyulmadığını nasıl denetleyecektim? Bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Ne yapayım, ne edeyim diye düşünmeye başladım. O arada öğlen oldu.

Üstat, “Ben elimdeki raporu tamamlamak için birkaç gün grupta çalışacağım. Sen burada incelemeye devam et. Soracağın bir şey olursa telefon edersin.” dedi, çıkıp gitti.

Ne yapsam, ne etsem diye düşünürken üstadın masasının yanındaki cam dolapta bankanın muhasebe talimatnamesi ilişti gözüme. Onu alıp karıştırmaya başladım. O sırada aklıma geldi; Mülkiye’de ticaret hukuku dersinde okumuştuk; Türk Ticaret Kanununun 66. maddesine göre, tacirler, kanunen tutmak zorunda oldukları defter-i kebir, yevmiye ve envanter defteri dışında tutacakları tüm yardımcı defterleri bir beyanname ile bağlı oldukları ticaret siciline bildirmek zorundaydılar. Muhasebe müdürünü çağırdım.

“Buyrunuz beyefendi, emrediniz!” diye geldi adam biraz sonra.

“Estağfurullah!” dedim ürkek ürkek. “Ben bankanızın, Türk Ticaret Kanunu’nun 69’uncu maddesine istinaden ticaret siciline verdiği beyannameyi rica edeceğim.”

Sabah üstattan fırça yedikçe kekeleyen adam o değildi sanki.

“Ne beyannamesi? Anlayamadım. Şu kadar senedir bu işle meşgulüm hiç böyle bir şey duymadım…” dedi küstah bir eda ile. Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesini açıp okudum kendisine. “Herhalde bankalarda uygulaması olmayan bir madde bu…” dedi.

Ama ben ısrar edince, “Peki, ben bizim çocuklara bir sorayım, varsa gönderirim.” deyip çıktı gitti. Yarım saat sonra geldi. Bu kez süngüsü biraz düşmüş gibiydi. “Valla beyim!” dedi. “Öğrenmenin yaşı yok derler. Ne kadar doğruymuş… Ben de bu yaşta öğrendim, dediğiniz gibiymiş. Buyrun, istediğiniz bu herhalde…”

Uzattığı kâğıdı alıp baktım. Bankanın tuttuğu bütün yardımcı defterler liste halinde yazılıydı. O an rahatladım. Ondan sonrası pek zor olmadı. Çorap söküğü gibi geldi arkası. Okuldan öğrendiklerimi, Kurul’a girdim gireli öğrendiklerimle birleştirip bankanın muhasebe talimatnamesinden ve hesap planından yararlanarak yardımcı defterlere, onlardan gerektikçe muhasebe fişlerine, onlardan da işlemlerle ilgili dosyalara giderek bankanın hesaplarını incelemeye başladım.

Üstat üç dört gün sonra çıkıp geldi. Bir bana, bir masamın üstündeki dağ gibi defter ve muhasebe fişi yığınına baktı: “Hayrola Osman?” dedi. “Neler yaptın bakalım? Nedir bunlar? Kaybolmuşsun defterlerin, fiş torbalarının arasında…”

Anlattım. “Bravo!” dedi. “Bankaya başladığımız gün üzüldüğünü, hatta bana kızdığını biliyorum. Maksadım, seni üzmek değildi. O gün şunu şöyle yap, bunu böyle yap diyebilirdim sana. Ama formasyonun itibariyle bu işin üstesinden kendi inisiyatifinle kalkabileceğinden emin olduğum için karanlıkta elektrik düğmesini kendin bulup lambayı kendin yakasın, yolunu kendin bulasın istedim. Mülkiye’den mezun bir adam bunu yapar çünkü. Düşündüğüm gibi de oldu. Karanlıkta düğmeyi bulup lambayı yaktın; artık nerede olduğunu, nereye gideceğini biliyorsun. Bravo! Şunu hiç unutma! Kendi bulan unutmaz. Yaratıcı olur. Hazıra konan ise yaratıcı olmaz, taklitçi olur. Ben de böyle başlamıştım mesleğe. Kurulun ilklerinden olduğumuz için bizim zamanımızda öğretecek kimse de yoktu zaten. İncelemeler bizimle kapsam ve derinlik kazandı. Sana bir abi olarak tavsiyem şu: Murakıplığın temeli şüpheci olmaktır. İyi murakıp olmak istiyorsan her şeyden, herkesten şüphe edeceksin. Şüphe etmeyen araştırmaz. Araştırmayan da bir şey bulamaz…”

Gerek bu incelemede, gerekse sonradan beraberce yürüttüğümüz denetimler sırasında çok şey öğrendiğim, meslek hayatımda hep örnek almaya çalıştığım rahmetli üstadımın bana ilk dersi buydu. Bu dersi hiç unutmadım.

Kaynak: Osman Tunaboylu, Babama Anlattığım Bürokrasi ve Bankacılık Hikâyeleri, İmge Kitabevi Yayınları, Mayıs 2012.