İlk İhale

Büyük uğraşlar, küçük taşeronluklar ve bol hayal kırıklıkları ile geçen bir yılın sonunda, 1971’de Uniroyal Endüstri Türk A.Ş.’nin Adapazarı’ndaki depo tesisi ve bilahare, tevsii ihalesini aldım. Bu sevinçle birlikte, sorunlar da başladı tabii. 
Bu aldığım ilk ve bana büyük gelen ihale için gerekli teminat mektubunu, babacığımın dükkânını ipotek ederek idareye vermiştim. Çok küçük bir sermayem vardı: 70.000 TL, yani o zamanın kuruyla 7.000 USD! Aileme de 15.000 TL. borçlanmıştım çünkü, işçilik, nakliye vs. için nakit gerekiyordu. İnşaat için gerekli tüm malzemeyi bir şekilde temin etmek ve bunu yaparken para harcamamak durumundaydım.
Kum, çakıl ve gerekli makineyi, Adapazarı’ndaki bir şirketten ay sonunda ilk hakedişimi aldığım zaman ödemek kaydıyla temin edebildim. Demiri de aynı şekilde, fakat bir arkadaşımın kefaleti suretiyle Perşembe Pazarı’ndan yükledim. İş keresteye gelmişti. Civardaki bir keresteciye gittim. Dükkânın sahibinin oğlu oradaydı. Malı veresiye alabilmek için, uzun uzun dil döktüm. Kabul etti ve keresteyi yüklemeye başladılar. Sevinçle şantiyeye döndüm ki, vazgeçmişler! Baba gelince kamyonu boşalttırmış. 
Uzun, ince bir yolun başında olduğumu işte o zaman iyice hissettim, diyebilirim. Kereste dükkânına geri döndüm. Bu kez babayı ikna etmek için dil dökmeye başladım. O kadar çok ısrarlı oldum, o kadar çok dil döktüm ki sonunda o da bana veresiye kereste vermeyi kabul etti. 
Kamyondan boşalttıkları keresteyi tekrar kamyona yüklemeye başladılar!
Çimentoda veresiye yok!
Çimento temin edilmesi en zor kalemdi, çünkü piyasa peşin çalışıyordu. Adapazarı’nın en eski ve köklü tüccarlarından Hakkı Bey’e gittim. Fiyatta anlaştık ama veresiye istediğimi duyunca, adamcağız takipteki, icradaki alacaklarını gösterip, “Olmaz” dedi ve masasının üzerinde önünde duran defterini kapattı.
Oturduğum yerde kalakalmıştım. Yerimden kıpırdamıyor, hızla ne yapmam, nasıl hareket etmem gerektiğini düşünüyor, vakit kazanmak için sohbeti geliştirmeye çalışıyordum. Hakkı Bey’in de her halinden nezaketen konuşmaya devam ettiği belli oluyordu. Sohbette öğrendim ki, onun da üniversitede okuyan bir oğlu var ve yakında inşaat mühendisi olarak mezun olacak. Ve işte aradığım fırsat!
Hakkı Bey’e “Mezun olunca oğlunuz ne iş yapacak?” diye sordum.
Hakkı Bey, “Serbest çalışacak, inşaat yapacak.” dedi.
“Çimentoyu nereden satın alacak?” diye sordum.
“Ben vereceğim.” dedi. 
“Peki, sizin oğlunuz olmayıp da, benim gibi bir memur çocuğu olsaydı çimentoyu nereden alacaktı? Hiç düşündünüz mü?” dedim.
Adamcağız şöyle bir durdu. Bana uzun uzun baktı.
“Sen idealist bir gence benziyorsun. Git işi aldığına dair idareden bana bir yazı getir, bakalım!” dedi. Maçı kazanmıştım!
Kontrol amirine rica ettim, kırmadı ve benimle birlikte dükkâna gelerek kendini takdim etti. 
Hakkı Bey “Sen filancanın nesisin?” diye sordu. “Oğluyum!” cevabını alınca “Vay! Sen benim askerlik arkadaşımın oğlusun!” diyerek kontrol amirine sarıldı, öptü ve bizim mal da yüklendi.
Kurban kestik ve işe başladık. Hiç unutmam, kontrol amirine teşekkür için öğle yemeğine davet etmiştim. Yemeğin sonunda hesap 50 TL. geldi. Param çıkışmayınca gülmüş ve hesabı da o ödemişti!
(Anlatan: Ali Haydar Üstay)

Kaynak: Bülent Şenver, Kulağınıza Küpe Olsun, Dünya Yayınları