İşi Zamanından Önce Bitirmek

Haydarpaşa Soğuk Hava Deposu’nda çalışırken bir gün kocaman siyah bir otomobil şantiyeye giriverdi. İçinden Başbakan Adnan Menderes indi. Birden elim ayağım titredi, çok heyecanlanmıştım. Üstüm başım da berbat haldeydi, iş kıyafetleri içindeydim, başbakanın geleceğini tahmin etmem söz konusu değildi. Hemen karşılamaya koştum, yüzüme bakmadan sordu:

“Buranın şantiye şefi kim?”

“Benim,” diye cevaplayınca beni baştan aşağı uzun uzun süzdü, sonra sinirli bir şekilde şöyle dedi:

“Böyle şantiye şefinden daha iyi bir şantiye zaten beklenemez.”

Çok bozuldum, dünya başıma yıkıldı, diyebilirim. Ama karşımdaki başbakan, fazla bir şey de söyleyemiyorum. Oysa yaptığımız kolay bir iş değildi. Aşağı yukarı 400 tane 30 metre boyunda kazık vardı. Bina ve temel onun üzerinde oturuyordu. Uzun ve yorucu bir çalışma gerektiriyordu. Bunları anlatmadım, ama dayanamayıp şunları söyledim:

“Biz bu inşaatı ters çevirsek, İstanbul’un minareleri kadar her biri 30 metre yüksekliğinde kazık görürsünüz.”

Benim bu cevabımdan hoşlanmadı, sinirli bir şekilde ne zaman biteceğini sordu. Çaresiz kaldım ve “45 günde,” diye iddialı bir cevap verdim. Bunun üzerine:

“Ben buraya 45 gün gelmem, ama 46. günün sabahı buradayım. O zamana kadar ne yaparsan yap, ama bu inşaatı bitir. Sen de herhalde bu söylediğine inanmıyorsun.” diyerek arkasını döndü ve gitti.

Ben ne yapacağımı şaşırdım; 45 günde bitmesi imkânsız sayılır, ama ağzımdan öyle çıktı bir kere. İhsan Bey de sonra bana, “Niye yapamayacağın işe söz veriyorsun?” diye söylendi. Bir batağa saplanmıştım, bu işi ya temizleyecektim ya da rezil olacaktım. Hemen anneme telefon ettim:

“Anneciğim, böyle böyle oldu. Bu işi söz verdiğim süre içinde bitirmem lazım. Sen bana hemen bir yatak yorgan gönder. Burada yatıp kalkacağım, başka çarem yok.” dedim. Annem beni sakinleştirdi. “Anladım yavrum, hiç endişelenme, sen dediğin sürede bu işi bitirirsin.”

Birkaç saat sonra bir taksi annemin gönderdiği yatak yorganı getirdi. Tam 45 gün şantiyede kaldım, işin başından hiç ayrılmadım ve deli gibi çalıştım. Tabii işçiler de benimle birlikte aynı tempoda çalıştılar. Sonunda inanılmayacak bir işi başardık ve inşaatı bitirdik.

Gerçekten de 46. günün sabahı Adnan Menderes tekrar şantiyeye geldi. Otomobilinden indi, çevreyi inceledi, sonra uzun uzun yüzüme baktı ve şöyle dedi:

“Herhalde sen de inanmıyordun bitireceğine, doğrusu ben inanmamıştım. Ama iş bitmiş, seni kutlarım. Bazı ufak tefek eksiklikler var ama onları da nasıl olsa tamamlarsın, önemli değil.”

Menderes sırtımı sıvazladı ve çok keyifli bir şekilde otomobiline bindi, gitti. İhsan Bey başta olmak üzere hepimiz büyük bir mutluluk içindeydik. Birbirimize sarılıp başarımızı kutladık. İhsan Bey o sıralarda Arnavutköy rıhtım inşaatını almıştı. Bu olay üzerine o inşaatın proje müdürlüğünü ve şantiye şefliğini bana verdi.

Daha sonra 1960 yılına kadar Adnan Bey’le her yıl en az 8-10 kere bir araya geldim. İnşaatların nasıl gittiğini yakından izlerdi, sabah erken saatlerde şantiyeleri gezerdi. Ben radyoda Menderes’in İstanbul’a geleceğini duyunca erkenden şantiyeye giderdim. Hep karşısında beni bulurdu. Çok hoşuna giderdi, böylece senli benli konuşacak kadar yakın dost olduk. Adnan Bey beni o kadar sevdi ki, “Seni de bir evladım gibi görüyorum.” demişti.

Tüm iş yaşamım boyunca titizlikle koruyacağım bir ilkenin önemini Haydarpaşa Soğuk Hava Deposu inşaatı sırasında Menderes’le yaşadığım tecrübe nedeniyle anlamış oldum:

“Üstlendiğim işi zamanında, hatta zamanından önce tamamlamak.”

Kaynak: Çiğdem Tüzün, Şarık Tara Anlatıyor, Doğan Kitap, 5. Baskı, Kasım 2015.