İş’te Tecrübelerim

Davut Doğan, Türkiye’nin en “garantili” mesleğinden yani memurluktan ayrılıp, girişimci olan bir işadamı… İşte bu nedenle Davut Doğan’ın yaşadığı tecrübeler diğer işadamlarından biraz farklı. Memurluktan ayrılışı, mobilyacılığa başlayışı, yaptığı hatalar-batırdığı girişimleri, tecrübelerinden aldığı derslerle oluşan prensipleri, kardeşleriyle dayanışması, aile anayasası oluşturma çalışmaları, dünyayı gezerken aldığı ilhamları, zaman zaman yazdığı ve çeşitli mecralarda yayınlanan yazılarla kayıt altına alan Doğan’ın tecrübeleri bu kitapta toplanmış. Keyifle ve bir solukta okunacak ilginç yazıların her biri hem ders hem de ilham veriyor.

Ortaklık İnce İştir: Ortaklıklar, kurumsal olmayan şirketlerde özellikle KOBİ’lerde ve aile şirketlerinde olduğu gibi uzun ömürlü olmuyor. İşletmeniz küçük, ortak sayınız sadece iki bile olsa kendi çapınızda kurumsallaşmak zorundasınız. Yani neyi, nasıl, kim ya da kimlerle, hangi şartlarda yapacağınızı belirlemek… Her durum için senaryonuz olmalı. Şirket zarar ederse, nasıl bir yöntem izlenecek? Şirket kâr ederse, ne kadarlık bölümü yatırıma gidecek? Kâr payları nasıl dağıtılacak? Ücretler ne kadar olacak? Avans çekilecek mi? Eğer çekilecekse avans sınırı ne olacak? Bu kurallar belirlenmezse, o şirketten hayır gelmez.

Küçük Olmasın, Benim Kalmasın: “Küçük olsun, benim olsun” anlayışı, işadamlarımızın ayağındaki büyümeyi engelleyen en ağır prangadır. Biz ailece ortaklıktan hiç korkmadık. Kimi zaman ders aldığımız sorunlar yaşadık ama ortaklıklar kurmaktan vazgeçmedik.

Ortaklığın Altın Kuralı: “Söz Uçar, Yazı Kalır…”: Başlangıçta “her şey çok güzel olacak” temennisi ve kabulü ile planlar yapılır, genelde sözlü ve güvene dayalı bir ortaklık ilişkisi kurulur. Zarar etme, para batırma ya da işi tamamen kaybetme ihtimalleri düşünülmez genelde. Sorunlarla karşılaşıldığı gibi ortaklar birbirini suçlamaya başlar. Kimin ne dediği çoktan “uçmuştur” ve herkes her şeyi, zamanında söylediğini iddia etmekte serbesttir. Suçlama kolaydır: “Ben sana demiştim!” Sonra borçlar arttıkça ortaklar kendilerini sağlama almak için, kişisel varlıkları olsa da şirkete koymazlar. Banka kredileri sürekli artar ve her gün büyüyen krediler yüzünden de son aşamaya gelinir. Film burada kopar… Bu noktadan sonra mal kaçırmaya başlanır. Zaten zararda olan ve sürekli kötüye giden şirkette böylece batma süreci el birliği ile hızlandırılır. Hele bir de ortakların eşleri birbirleriyle görüşüyorlarsa ortalık daha hızlı karışır. Çünkü her bir ortağın eşine aldıkları karşı tarafa batmaya başlar.

Eğer yazılı kurallarınız yoksa işlerin iyi gitmesi de sorunlar doğurur. Yani şirket para kazanınca da sorunlar çıkmaya başlar. Başlangıçta, işine erkenden giden ve işine dört elle sarılan patronlar, para kazanmaya başlayınca önce sabahları sırasıyla geç gelmeye başlarlar, sonra öğleye kadar biri öğleden sonra biri gelmeye başlar. Sonra da bir gün biri, bir gün biri işin başında durmayı tercih eder. Biraz daha para kazanınca arabalar değiştirilir. Daha fazla kazanınca eğlenceye düşkünlük artar, rehavet çöker ve yine karşılıklı suçlamalar başlar.

Para kazansan da, kaybetsen de ortaklıklar bozuluyorsa neden ortak olmalıyız? Ya da ortaklıkları daha az sorunla sürdürebilmek için ne yapmalıyız? Herkesin kazanacağı bir sistem kurulamaz mı? Tabii ki kurulabilir. Ancak her türlü ayrıntıyı içeren ve önceden düşünülmemiş, yeni karşılaşılan sorun ve durumlarda güncellenerek geliştirilecek metinler hazırlanmalı ve bu metinler bağlayıcı olmalıdır.

Aile Şirketleri: Şirkette finansal disiplin sağlanması ve adaletli olunması için herkes şirketten maaş almalı ve bu maaş net olmalıdır. Aile üyelerinin şirkette çalışma koşulları belirlenmelidir.

Yeni kuşağın yetiştirilmesi için de kurallar önceden belirlenmeli ve aile anayasasında yer almalıdır. Yeni kuşağı şirket işlerine hazırlamak gerekir ki, ileride zorluk yaşamasın. Ayrıca, okul eğitimi dışında eğitimlerin de verilmesi gerekir. Örneğin beden dili kullanımı, hitabet kuralları, liderlik, iletişim teknikleri gibi eğitimleri almaları gerekir. Yeni kuşakların işe giriş, şirketteki çalışma ve yönetimde söz sahibi olmaları konuları net kurallarla belirlenmelidir. Çocuk yaşlarda staja tabii tutularak işe ısınmaları sağlanmalıdır. Üniversite eğitimleri ve uzmanlaşmaları teşvik edilmelidir. Bazı sınırlamalar getirilmeli ve koruma altına alınmalıdır. Örneğin; kullanacağı aracın bir üst limiti olmalıdır, yani fiyat sınırlaması getirilmelidir.

Aile şirketleri kendi anayasasını hazırlamalıdır. Ailenin geleceğini güvence altına almak, ortak hedefler belirlemek, güçlü aile bağlarını yaşatmak, aile birliğini muhafaza etmek ve gelecek nesillerin istikbalini güvence altına almak için bu kaçınılmazdır. Aile anayasasında; işin sırları, çalışma yöntemleri, büyüme stratejileri dışında, yeni kuşağın hazırlanması, disiplin kuralları ile çeşitli kurullar ve komiteler de olmalıdır.

Eşlerin şirkette çalışıp çalışmayacağı çok önemlidir. Duygusallığa yer verilmemeli, liyakat esasları göz önünde tutulmalıdır. Kâr payları belli bir düzeyde olmalıdır. Öncelikle şirketin sürdürülebilir büyümesi sağlanmalıdır. Kazançların tamamı dağıtıldığında, şirket finansman sıkıntısına girebilir.

Aile şirketlerinin en değerli varlıkları, markalarıdır, şirketleridir, ailenin ismidir. Bu nedenle de itibar yönetimi çok önemlidir. Ailede bir lider olmalıdır. Lider aynı zamanda aile meclisi başkanıdır. Açıklamaları o yapmalı, son sözü o söylemelidir. Aksi halde her kafadan bir ses çıkar. Bu da aile şirketlerinin geleceğini riske edebilecek en önemli hatalardan biridir.

Aile şirketlerinin güçlü yanları:

• Kararlar daha hızlı alınır.

• İşletmede oluşan bilgi birikiminin korunması aile şirketinin gücünü arttırır.

• Kâr genelde dağıtılmaz ve şirket sermayesi güçlendirilir.

Aile şirketinin başındaki kişi, işletme büyürken;

• Yönetimde organizasyon sağlamalıdır.

• Kurumsal değişim liderliğine hazır olmalıdır. Yöneticilerine yetki vermeli, ancak denetlemeyi asla terk etmemelidir.

• Bilmediği veya eksik olduğu konularda mutlaka danışmanlık hizmeti almalıdır.

• Aile meclisinin kurulmasını sağlamalıdır.

Aile şirketlerinin zayıf noktaları:

• Yeteneklerine bakılmaksızın hatır için yetki ve sorumluluk verilmesi.

• Kendi yağıyla kavrulma arzusu. Dış kaynak kullanmama.

• Profesyonel istihdamı sağlayamamak. Tek adamlığın elden gitmesi korkusu.

• İşlere yetişememe.

• Farklı kuşakların birlikte yönetimde yer alması.

• Kurucu patronun gelişmelere ve yeniliklere ayak uyduramaması.

Kurumsallaşma bir felsefe ve inanç meselesidir. Yönetim kurallarının oluşması ve uygulanması gereklidir. Genel giderlerin azaltılması için şirket birleşmeleri lazımdır. Şirket başındaki yönetici-patron ilerisini görmeli, ne yapılacağını, hangi yatırımlara girileceğini planlamalıdır. Yönetim ve icra kurullarında dışarıdan yabancı yönetici çalıştırılmalıdır. Hisselerin gelecekte dağılımı ve liderlik tespiti için aile meclisi oluşturulmalıdır. Sonuna kadar büyüme belirsiz bir hedef olduğundan nerede durulacağının bilinmesi gereklidir.

Her şirkette olduğu gibi aile şirketlerinde de net işletme sermayesi çok önemlidir. Likidite demir top gibidir. Kısa vadeli borçlanma çok tehlikelidir. Kâr ise lastik top gibidir. Yukarıya da gider, aşağıya da, çok sevinmeyin. Yöneticinin mutlaka finansman bilgisi olmalı ve ekip çalışmasına yatkın olmalıdır.

Yönetici hastalıkları 3 şekilde ortaya çıkar:

1- Ön yargı hastalığı, 2- Hayır diyememe hastalığı, 3- Savunma hastalığı

İyi bir yöneticinin, ön yargıları olmaz. İyi bir yönetici, gerekirse hayır demesini bilmelidir. İyi bir yönetici, hatalarını da bilmeli ve her fırsatta savunmaya geçmemelidir.

Şirketlerde büyüdükçe profesyonelleşmeye geçme zorunluluğu vardır. Profesyonelleri seçerken de dikkat edilmesi gereken kriterler bulunmaktadır:

– Sağlam adam olmalıdır, patronun malında gözü olmamalıdır.

– Güçlü olmalıdır, zayıf yönetici işe gereksiz yatırım yaptırabilir.

– Aktif olmalıdır, pasif yönetici işleri ihmal edebilir.

– Fedakâr olmalıdır, bencil yönetici, kendini vazgeçilmez kılmaya çalışır.

Hedefleri Yönetmek: Şirketimiz ile ilgili hedeflerimiz net olmalıdır. Küçük bir işletme dahi olsa, her işte bir hedef olmalıdır. Tabii ki, hedefler ulaşılabilir olmalıdır. Koyduğumuz hedefleri, ortağımızla, ekibimizle paylaşmalıyız. Kısa vadeli ve küçük hedeflerle, adım adım ilerleyerek uzun vadeli ve büyük hedeflere ulaşılmalıdır. Önce hedefini ortaya koyacaksın, sonra gerçekleştireceksin. Hedeften sapma olabilir. Revize edeceksin.

Rekabet Gücü: Artık işimiz daha da zor. Bundan sonra on defa ölçecek, bir defa biçeceğiz. Babamızdan kalma alışkanlıkları bir kenara bırakacağız. Daha fazla planlama yaparak hatalar azaltılacak, uygulamada kalite garanti altına alınarak rekabet gücü artırılacak.

Peki, rekabet gücümüzü arttırmak için başka neler yapmalıyız?

– İş gücü niteliğini geliştirmeye önem vermeliyiz. Personeli sürekli eğitmeliyiz.

– Her aşamada maliyet takibi yapmalı, kalitenin garanti altında tutulmasını sağlamalıyız.

– Rakipleri tanımalı ve kendimizi sorgulamalıyız.

– Tahsilat güvenliği sağlamalı, garantili satışlar yapmalıyız.

– Taraftar ve sadık müşteri yaratmalı, müşterilerle duygusal iletişim kurmalıyız.

Günümüzde üretimden çok, iş yapma modeli önem kazanıyor. Bu nedenle, şirketin dışına çıkıp müşteri bulduğunuz zaman kâr elde edersiniz. Müşteri ile birebir pazarlamanızı geliştirmelisiniz. Satış, müşteri ile ilgilenmektir. Bir şirketin kaderi ise iyi hizmet vermesine bağlıdır.

Yazar:Davut Doğan
Yayınevi:Hayat Yayınları