İzzet Baysal’ın Azmi ve Uykusuz Geceleri

Fabrikanın kuruluşundan sonra, sıkıntıların büyüğü üretim başlayıncaya kadar geçen sürede yaşandı. İzzet Baysal mimarlık eğitimi almıştı, döküm sanayi alanında tecrübesi yoktu. Daha da önemlisi o dönemde üretimde kullanabileceği dökümden anlayan ne mühendis ne de kalifiye işçi vardı.

Ahmet Baysal, “Akış Deliği veya Uykusuz Geceler” başlıklı anısında üretime geçerken yaşanan sıkıntıları şöyle anlatmaktadır:

Almanlardan satın alınan projede öngörülen tesisin ana üniteleri ithal edilmiş; tecrübeli bir Alman metalürji mühendisinin nezaretinde monte edilmişler; her şey tamam, ilk dökümün yapılacağı merakla beklenen gün gelmiş, çatmış.

Üretimin ana ünitesi, kupol adı verilen döküm (ergitme) ocakları… Ereğli ve Karabük Demir Çelik İşletmelerindeki yüksek fırınların birer minyatürü…

İçleri ateş tuğlası ile kaplı silindirik yüksek çelik gövdeler…

Yukarıdan birbiri üstüne ham pik demiri ve kok kömürü yükleniyor, bunlar aşağıya ininceye kadar kok kömürünün oksijenle yakılmasıyla, pik demiri 1400 derece sıcaklığa erişmiş olarak sıvı halinde, çok iyi ısıtılmış kapalı bir ön haznede depolanıyor. Ön depodan, istenildiği zaman açılan bir delikten maden akıtılacak, kumdan hazırlanan kalıplara dökülerek ve böylece ham fittings salkımları elde edilecek.

Edilecek ama heyecanla beklenen o ilk gün İzzet Baysal’ın fabrikasında işler beklenildiği gibi gitmiyor. Maden erimesine eriyor, gözetleme deliklerinden tonlarca demirin kıvılcımlar saçarak damlacıklar halinde aşağıya indiğini ve sıvı olarak ön depoya geçtiğini görüyorsunuz.

Görüyorsunuz da, gerekli olan sıvı demirin birikmesini bekledikten sonra ön delik açıldığında, sıvı maden yerine lapalaşmış bir kızıl demir kitlesiyle karşılaşıyorsunuz. Akmak ne kelime, damla alamıyorsunuz. Maden ağızda donmuş kalmış!

Telaş… Her kafadan bir ses… Koşturmalar… Oksijen tüpleri ve şalumalarla ön deliği tekrar ergitmeye çalışmalar… Ne yapsanız nafile…

Havayı kesmekten ve ergitmeyi durdurmaktan başka çare yok. Aksi takdirde ön ocağa gelmeye devam eden sıvı maden, kırılması güç büyük bir kitle halinde donacak ve hatta ocağın kendisi tehlikeye girecek. Döküm mecburen durdurulup ocak boşaltılıyor.

İzzet Baysal daha sonra bunu, “O gün büyük bir düş kırıklığına uğradım! İki senedir bu anı bekliyordum; birden yıkıldım!” diye anlatacaktır.

O ilk deneme gününde dökümhanede sırtında sırf o gün için itina ile ütülenmiş mavi işçi önlüğü, gözünde döküm gözlükleri, yanında bu işin uzmanı ve sorumlusu Alman Metalürji Mühendisi Prof. Dr. Rudolf Stotz ve fabrika müdürü Makine Mühendisi Fethi Topuz olduğu halde -aynı heyecanı iki sene kadar sonra aynı ocakların önünde yaşamış biri olarak- onun o günkü hayal kırıklığını tahayyül edebiliyorum.

Yaşlı ve tecrübeli Alman mühendis çaresiz ve şaşkındır. Neredeyse saçını başını yolacaktır. Her şey tekniğine uygun ve Almanya’daki benzer dökümhanedekinin aynı iken nerede hata yapılmıştır? Acaba ön ocak mı iyi ısıtılmamıştır?

O gün, dökümü ertesi güne hazırlamaları ve ön ocağı geceden ve daha uzun süre kızdırmaları talimatını verdikten sonra, Alman mühendis ile İzzet Baysal birlikte kaldıkları amcamın Taksim’deki Abant apartmanına suratlar asık, üzgün dönerler. (O günün kısıtlı imkânlarında amcam, eşiyle birlikte gelmiş olan yaşlı Alman’ı otel yerine evinde barındırmaktadır.) Ne var ki, ertesi gün dökümhanede aynı sahne ve aynı düş kırıklığı bir kere daha yaşanır.

Daha sonraki günde ve daha sonrasındaki dördüncü denemede de…

Bırakınız amcam cevap verebilmeyi, tecrübeli Alman mühendis akşamları iş dönüşü evde merakla ve üzüntü ile yüzünü kollayan yaşlı eşine bile ne söyleyeceğini bilememektedir.

Dördüncü denemede, gene ergitmeyi durdurmuş dökümhaneden ayrılmak üzerelerken, ustalardan İzzet Usta -daha önce çalıştığı bir dökümhanede maden sıçramasıyla bir gözünü kaybettiğinden isçiler arasında ismi Kör İzzet Usta olarak geçmektedir- amcamın yanına yaklaşır ve bir öneride bulunur: “Ön ocağın akış deliğini açık tutalım, deliği, ön ocağa düşen ilk damlacıkların devamlı geçişiyle iyice kızıştıktan sonra kapatalım!”

Alman derhal itiraz eder: “Erimiş maden boşa mı akıtılacak! Enerji israfından başka işe yaramaz!”

Ve sonra ilk defa başarısızlığın teşhisini telaffuz eder: “Sorun kok kömürünün kalitesinde! Karabük işletmelerinden alınan kömürün kalori değeri düşük. Kok kömürü ithal etmekten başka çare göremiyorum.”

Ve Almanya’dan bir parti kok kömürü ithaline kadar çalışmalara ara verilmesini önerir. O zamanın ithal zorluklarında en az üç dört ay daha beklemek mi? iki senedir devam eden yatırım harcamaları elde avuçta ne varsa tüketmiş, İzzet Baysal’ın hayat boyu kazandıkları neredeyse sıfırlanmıştır.

Amcam o gece Alman mühendisi eve yalnız gönderir ve ertesi gün gelmemesini ister. Kendisi ve mühendisi, İzzet Usta’nın önerisini bir de kâğıt üstünde, kupol ocağının şeması üzerinde incelerler ve ertesi gün uygulamaya karar verirler. Bir başarısız denemeden daha fazla kaybedecekleri ne olabilir?

Amcam o geceyi fabrikada geçirir, fakat heyecandan uyuyamaz! Saat başı kalkar, gecenin sessizliğinde dökümhaneye iner, ön ocağın gözetleme kapaklarından ve açık bırakılmış akış deliğinden kok kömürüne verilen ısıtma havasının yeterli olup olmadığını kontrol eder.

Ertesi gün mü?

Dökümhanede patronuyla, mühendisiyle, işçisiyle bayram havası yaşanır. Başarılmıştır: Ön ocağa düşen ilk sıvı maden damlacıkları, öngörüldüğü şekilde, akış deliğinden kıvılcımlar saçarak dışarıya akmaya başlamışlardır; aktıkça hem ön ocak ve delik ısınır, hem akış gittikçe kuvvetlenir. İzzet Usta gözünde gözlük, elinde uzun tampon çubuğu, takriben iki potalık bir madeni yere akıttıktan sonra deliği tamponlayarak kapatır. Artık iyice ısınmış ön depoda sıvı depolanmaya başlayacak ve gereken miktar biriktikten sonra, delik açılarak sıvı metal potalarla taşınarak kalıplara dökülebilecektir.

Konusunda uzmanlığı dünya döküm literatüründe kabul edilmiş Dr. Stotz’un başaramadığını bir Türk döküm ustası mantığı ile çözmüş ve risk almaktan çekinmeyen bir işverenin kararlılığı ile başarılı olmuştur.

Kaynak: Nuray Özdemir, Cumhuriyetin Öncü Sanayicisi İzzet Baysal, Phoenix Yayınevi