Kurumsallaşırsak Sıkılırım

Holdingde beş altı senemi doldurmuş, belli bir ağırlığa kavuşmuştum.

Holdingde her şey büyük patrona bağlı. Bu nedenle yeni projeler çok çabuk karara bağlanıyor. Bu işin olumlu tarafı.

Diğer taraftan her şey büyük patronun iki dudağı arasında. Yöneticiler az önemli, hatta önemsiz kararları bile ona danışıyor, hem kendilerini garantiye almak hem de profil kazanmak için. Bazı yöneticiler bu şekilde kendilerini sürekli patrona hatırlatıyor.

Böyle olunca da önemli kararlar kilitleniyor. Tesiri az, yerinde hemen halledilebilecek sorunların kararları da girişimciye sorulduğu için, holding hızlı hareket edemiyor. Çünkü girişimcinin vakti sınırlı. Gecelere kadar çalışmasına, Almanya ile Türkiye arasında mekik dokumasına rağmen herkese yetişemiyor. Holdinge bağlı şirketlerin yöneticileri, patronla görüşmek için holdinge gelip iki üç saat bekliyorlar.

Bir gün yeri de geldi, girişimciye kurumsallaşmadan bahsettim. “Bakın her şey size bağlı. Bir hafta rahatsız olup işe gelemeseniz işler durur.” diye başlayıp kurumsallaşmanın nasıl gerçekleştirilebileceğini, faydasını kısaca anlattım. Daha önce galiba birileri ona bu hususu anlatmış ki, lafın nereye gideceğini hemen anladı. “Güzel söylüyorsun ama bu dediklerini yaparsam bana ihtiyaç azalır, sıkılırım.” dedi. Üsteleyemedim.

Benim ayrılmamın üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra bu holding kurumsallaşamadığı için yavaş yavaş küçüldü, eski gücünü kaybetti.

Kurumsallaşma, herkesin biraz farklı anlamlar yüklediği bir kavramdır. Moda olduğu için kurumsallaşılmaz. Müesseseler, şirketler birkaç kişinin gayretiyle ayakta kalamaz. Bir şirkette tüm yetki ve idare tek bir kişinin elindeyse o şirket uzun ömürlü olmaz. Şahsa bağlı şirketler, eninde sonunda piyasadan silinmeye mahkûmdur.

Kaynak: Adnan Nur Baykal, İş Hayatının Yol Haritası, Kırmızı Kedi Yayınevi