Marka Tescili Yapılmazsa…

İnternet bir fırtına gibi iş yaşamına girmişti. Yahoo, American On-Line gibi başarı öykülerini duydukça bütün iş dünyasının iştahı kabarıyordu. Hele Mehmet Emin Karamehmet’in Super On-Line ile piyasaya ilk girmiş olması, cep telefonunda olduğu gibi acaba bir fırsat mı kaçırıyoruz endişesi bütün büyük grupları sarmıştı. Doğuş Grubu İXİR markası ile Doğan Grubu e-kolay markası ile Koç Grubu Koç-Net markası ile piyasada yerlerini almışlardı. Milyonlarca dolarlık reklam harcamaları ile pastadan pay almaya çalışıyorlardı. Hangi pastadan derseniz, herkes İnternet Servis Sağlayıcılığı yapıyor, yani basit bir anlatımla uydudan yer, Türk Telekom’dan pop istasyonları kiralıyor ve kullanıcıya internet bağlanıyordu. Yani ABD’deki başarı öykülerinin bizde yapılan işle pek bir ilgisi yok gibiydi.

Bu rüzgâra Sabancı Grubu olarak biz de kapılmış ve muhafazakar yapımıza rağmen benim ve Ali Sabancı’nın gayreti ile Sakıp Bey’i ikna etmiş ve Türk.Net’e %75 oranında ortak olmuştuk. Kurucuları işin başında tutarak aklımızca yönetimi de emniyet altına almıştık. İşin doğrusu başlangıçta tam olarak ne yaptığımızı bilmiyorduk. Kısa bir zaman sonra da iş modeli değişmezse dipsiz bir kuyuya para attığımızı anlamıştık.

Şirket alımlarından önce konusunda uzmanlaşmış kurumlara mali ve hukuki inceleme yaptırılır. Bu oldukça pahalı bir hizmettir. İşin boyutu küçük olduğu için bu hizmeti kendi bünyemizdeki hukuk ve iç denetim birimi ile yapmaya karar verdik ve o ekiplere yaptırdık.

Aradan yıllar geçti. Ben Sabancı Grubu’ndan ayrılmış Doğan Grubu’na geçmiştim. Bir gece yarısı telefonum çaldı. Karşımda Ali Sabancı, “Abi Türk.Net’le ilgili bir sorun var. Sen de alım esnasında işin içindeydin. Holding’e gelsen de biraz konuşsak.” Saate baktım gece yarısı 1.00 civarını gösteriyordu. Tereddütsüz “olur” dedim.

20 dakika sonra Sabancı Center 22. kattaydım. Ortalık her bölümden insan kaynıyordu. “Hayırdır, gecenin bu saatinde sizi bir araya getiren ve beni de buraya getiren bu kadar önemli şey nedir?” Ali, “Abi biz bu işi alırken mali ve hukuki inceleme yapmadık mı?” dedi. “Yapmaz olur muyuz Ali. Yalnız dışardan hizmet almak yerine kendi bünyemizdeki bölümleri kullandık ve onların verdikleri raporlar doğrultusunda bazı kararları oluşturduk.” dedim. “Peki ama sorun nedir abi, Türk.Net markası Mersin’de POAŞ benzin istasyonunu işleten bir vatandaşa aitmiş. Adam şimdi bizden hatırı yüklü bir para istiyor, yoksa markayı kullandırtmayacak. Seni iki şey için çağırdım. Birincisi, inceleme yaptırdığımızı teyit etmek, ikincisi de Doğan şapkanı kullanarak adama baskı yapıp isteğini törpülemek.”

Ali’nin hali ve psikolojisi bu konunun paranın ötesinde başını ağrıttığını gösteriyordu. Nitekim biraz deşince Erol Bey’in bu konuda gereğinden fazla Ali’nin üzerine geldiğini anladım. Erol Bey bir fırsat yakalamış Ali’yi silkeledikçe silkeliyordu. Zaten baştan beri işe hiç aklı yatmamıştı…

Ben, “Ali burada bir hata yapılmış ise bunun sorumlusu benim, sen değilsin. Kararları ben verdim, arzu ediyorsan gelir icra komitenize bunu anlatırım. Ayrıca POAŞ bayisi konusunda da elimden geleni yaparım.” dedim.

İki saate yakın yanında kalıp biraz moral verdim. Yapacak başka bir şeyim yoktu ama bir nebze de olsa rahatlamasını sağlamıştım. Esasında olay hepimiz açısından tam bir fiyaskoydu. Belki de ilk bakılması gereken konuya bakmak kimsenin aklına gelmemişti. Oysa biçilen değerin önemli bir unsuru da marka idi. POAŞ’ı bir kaldıraç olarak kullanıp markayı nispeten düşük bir bedelle Sabancı Holding’in almasını sağladık ama Ali de fazlasıyla hırpalanmıştı.

Kaynak: Tufan Darbaz, CEO’luğa Uzanan Yol, Sistem Yayıncılık, 3. Baskı, Nisan 2010.