Mimar

İstanbul’da deniz kenarında, yeni bitmiş büyük bir oteli sahiplerinden biriyle geziyorduk. Otelin mimarını sordum. Aldığım yanıt: “Benim” oldu. “Sen mimar değilsin ki!” diyecek oldum. Yanıtı ilginçti: “Bunca zamandır inşaatın içindeyim; artık ben de mimar sayılırım.”
Yine mimarlar arasında sıkça anlatılan bir öykü vardır: Adam, konuğuna evini gezdirir. Konuk, evin bir mekânını beğendiğini belirtir. Evin sahibi, “evet”, der, “orayı bizim hanım düzenledi.” Konuk başka bir hacmi beğenmediğini söylediğinde ise yanıt şöyledir: 
“Mimara bir türlü anlatamadık derdimizi… Kendi başına yapa yapa bunu yaptı.”
Öyküdeki sahnelerin her gün defalarca tekrarlandığına kuşku yoktur. Öyküler çoğaltılabilir… 
Yine Doğan Tekeli, yukarıda anılan toplantılardan birinde anlatmıştı. Tasarlayıp bitirdikleri bir komplekste kafe olarak tasarlanmış olan yere işletmeci, bir köfteci-hamburgerci yerleştirmek istemiş. Tekeli, idareye itirazını bildirmiş. İşin anlamsızlığını, mimari bakımdan sakıncalarını ve mekanik tesisatın o işleve hiç de uygun olmadığını anlatmaya çalışmış. Karşısındaki üst düzeyden yönetici, “Çok haklısınız Doğan Bey” demiş, “Siz proje müellifi olarak ne isterseniz o yapılır; istemediğiniz şey kesinlikle yapılamaz. Ama isterseniz gelin bunu yapalım!..”

Kaynak: Doğan Hasol, Mimarlar Dik Durur!, Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları