Mutluluğun Fiyatı

1970’lerde hatta 1980’lerde Türkiye, bugün olduğu gibi Avrupalı modacılar için ilgi çekici bir ülke değildi.
Pierre Cardin, bir pazar araştırması için, iki yöneticisini İstanbul’a göndermiş, ancak verdikleri rapor olumsuz olduğundan Türkiye’yle ilgilenmemişti. Bu olaydan sekiz-on yıl sonra Cardin’in kendisi geldi İstanbul’a. Yaz mevsimiydi. Biz de, o sıralar yazı, Yeşilköy’de Çınar Oteli’nde geçirirdik. Cardin de bu otele inmiş. Otel müdürü, bana bunu bildirdiğinde, hemen odasına telefon açıp, “Hoşgeldiniz” dedim ve kendimi tanıttım. Vakko’yu bilemeyeceği için, “Ben Türk Cardin’iyim” dedim. Telefonda gülerek, “Bay Vakko’yla mı konuşuyorum” demez mi Cardin! Çok şaşırmıştım. Ama aynı zamanda büyük bir modacı ve işadamı olmak için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bir kez daha görmüştüm. Cardin’le tanışmam böyle oldu. 
Kendisini ertesi akşam, onur konuğumuz olarak yemeğe davet ettim. Otelde kalan birçok dostumuz vardı, tabii onları da davet ettim. Herkes, yemeğe nasıl bir kıyafetle katılmaları gerektiğini soruyordu bana. Ben de, yazlıkta olduğumuzu, Cardin’in kravat sevmediğini, hatta balıkçı yakayı onun moda haline getirdiğini söyleyip, her akşam nasıl giyiniyorlarsa öyle giyinmelerini söyledim. Ertesi akşam restoranda spor giysilerimiz içinde Cardin’i beklerken ne görelim! Takım elbise, beyaz gömlek ve kravat. Çok şaşırmıştım. Kendisini dostlarımızla tanıştırıp giysilerimizden dolayı özür dilerken, “Ben sizin kravattan pek hoşlanmadığınızı duymuştum” dedim. Cardin, “Doğru. Ancak onuruma verilen bir yemeğe saygı göstermem gerekirdi.” 
Ertesi gün arkadaşlarıyla birlikte fabrikamızı ziyaret etti. Emprimelerimize hayran oldu. Birçok örnekler aldı. (Daha sonra bunları koleksiyonunda kullandı.) Çalışmalarımızdan sonra, kendisini, bizimle fabrikamızın işçi yemeğine davet ettim. Özür diledi ve bana kendisine bir araba tahsis edip edemeyeceğimi sordu. Şöyle bir çıkıp açık havada, deniz kenarında oturup bir çay içmek istediğini söyledi. Tabii bu isteğini yerine getirdik. Daha sonra şoförümden öğrendim ki, Kumburgaz taraflarında, denize bakan bir kır kahvesinde, sıcak somun, kara zeytin ve domatesle kendine bir ziyafet çekmiş. Her zaman söylemişimdir, mutluluğun fiyatı yoktur ve parayla mutluluğu satın alamazsınız.

Kaynak: Vitali Hakko, Hayatım Vakko, Orkide Matbaası