Patrona Akıl Vermek Sana mı Kalmış?!

Bankada iki yılı devirmiş, üçüncü yılıma girmiştim. Bu arada Ankara’da uzun uğraşlar sonucu bankayı Türk kanunlarına göre kurulmuş bir anonim şirket haline getirme iznini çıkartmıştım. Ankara’da görüştüğüm yetkililer Turkish Bank adını almamıza uzun süre direttiler. Ben ise kendilerine bu banka İngiltere ve Kıbrıs’ta da bu isimle tanınıyor, diye ısrarla savunarak güç bela ikna edebildim.

Son zamanlarda Tanju Bey (Özyol) Türk ekonomisinin gidişatından da çok tedirgindi. Bankacılık geçmişi olduğu ve bir anda her şeyin tepetaklak giderek, zorlukla elde ettiklerinin birden sıfırlanabileceği endişesindeydi. Hiçbir kredi teklifine sıcak baktıramıyoruz. Biraz menkul kıymetler işimiz hareketli. Mevduat toplamamız çapımıza göre fena değil. Ancak çalışanlar huzursuz. Maaşlar düşük. Banka büyümezse geleceğimiz ne olur endişesi var. Tanju Bey’i zorlukla ikna ederek, çalışanlara yılda iki kez ikramiye kopartabiliyorum. Tanju Bey ülke ekonomisinin iyi gitmediği inancında olduğu için Türkiye’de yeni riskler almak istemiyor.

Öte yandan İngiltere’deki bankasından Türk bankalarına limit çıkartmayı ve Türk bankalarının risklerini almayı seviyor. O zaman bu tür işi yapmak için burada banka sahibi olmaya gerek yok. Diğer yabancı bankaların yaptığı gibi ufak bir kadroyla, kurarsın bir temsilcilik ofisi, bu kadar insanı besleme riskin de ortadan kalkar. Bu parlak fikrimi hemen kendisine anlatmalıydım.

“Tanju Bey bu memlekette banka sahibi olmaya hevesli bu kadar adam var. Siz de bu ülkede risk almak taraftarı değilsiniz. Neden bankayı satmayı düşünmüyorsunuz. Bilançosu tertemiz. İyi bir çalışan kadrosu var. Ufak da olsa şube ağı var. Eminim 100 milyon dolar verecek birisi bulunur. Siz de aldığınız bu parayı İngiltere’deki bankanızın sermayesini güçlendirmekte kullanırsınız.” dedim.

Yüzüme heyecanla baktı, “Sahi, o kadar eder mi?” dedi ve hemen önündeki kâğıtlara birtakım rakamlar karalamaya başladı. (Tabii o yıllarda 1992-1993 bankalar milyar dolara daha satılmıyordu. Benim söylediğim rakam da o gün için astronomik bir rakamdı.)

Bir süre geçmişti ki, kâğıtlardan başını kaldırdı ve umulmadık bir hiddetle “Sen ne biçim adamsın, ekmek yediğin yere saygın yok. Kimin malını kime satmaya kalkıyorsun?” demez mi! Bir an için dondum kaldım. Ancak hemen toparlandım, “Tanju Bey, bu işte önemli bir yanlışlık var. Banka satılırsa, parayı cebine koyarak bu işten kârlı çıkacak kişi sizsiniz. Ben ise bu satış olursa, işsiz kalacağım. Bu iş acaba kimin yararına, kimin zararına…” dedim ve yanından hemen ayrıldım.

Patrona akıl vermek sana mı kalmış. Sende bu kadar akıl olsa, sen ‘patron’ olurdun!

Kaynak: Metin Berk, Zoraki Bankacı, Acar Bilgi Merkezi (ABM) Yayınları