Sadakat ve Motivasyon

Xerox’un CEO’su David Kearns’la ilk konuşmam ondan özür dilemek içindi. O gün de diğerleri gibi başlamıştı. Şehir merkezinde satış ziyaretine çıkmış ama arka arkaya ret yanıtı almıştım. 57. Cadde’deki bir binaya girdim, adı listemde olan bir müdürün ofisine girmek üzere asansöre binip yukarı çıktım. Resepsiyon görevlisine yaklaştım, biraz sohbet ettikten sonra Xerox’tan geldiğimi söyledim ve ondan beni patronuyla görüştürmesini istedim. Biraz gönülsüzce kabullendi ve bir adamın masa başında oturduğu cam duvarlı bir ofisi işaret etti. Kapı açıktı. İçeri girip elimi uzattım. “Merhaba efendim, ben Xerox Şirketi’nden Bill McDermott. Sizinle tanıştığıma çok…” Ama sözlerim bir fünyeyi ateşlemişti adeta. “Beni satış yapmak için rahatsız etmeye nasıl cüret edersin!” diye avaz avaz bağırdı adam. “Karşında kim var, biliyor musun? David Kearns’ın komşusuyum ben!”

Belli ki adamın şirketi zaten Xerox müşterisiydi. Kızmakta haklıydı. Müşterimiz olduğunu bilmiyordum ama verdiği tepki aşırıydı. Sönüp ofisten çıktıysam da adam peşimden, kalabalık bekleme odasına geldi ve beni bağıra çağıra azarlamaya, David Kearns’ı bizzat arayıp beni kovduracağını söylemeye devam etti. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Durdum, dönüp bu öfkeden köpürmüş şahsa baktım. “Bakın efendim, ne demek istediğinizi anlıyorum ama siz de benim bakış açımdan bir şeyi anlayın.” “Neymiş o?” diye sordu bana üstünlük taslayarak. Evrak çantamdaki broşürlerin ağırlığını hissettim. “Bugün, sizinkinden iki kat güzel dört ofisten kovuldum. İyi günler.”

Dönüp ofisten çıktığımda sus pus olmuştu. Ayna kaplı asansörde tek başıma inerken yansımama baktım, karşımda iki dirhem bir çekirdek lacivert takım elbiseli, kırmızı kravatlı, uzun boylu bir genç adam gördüm. “McDermott,” dedim kendime yüksek sesle. “Bir çuval inciri berbat ettin. Seni işten atacaklar.”

Üzülmüştüm üzülmesine ama bir yandan da kendimi gerçek bir erkek gibi hissediyordum çünkü ucunda dünyanın en iyi işini kaybetmek olsa da, gururumu ayaklar altına aldırmamıştım. Fakat bu öfkeden küplere binmiş müşterinin Bay Kearns’ı arayıp hakkımda ileri geri konuşması fikri beni mahvediyordu. Xerox’a katıldığımdan beri yöneticimize içten bir hayranlık geliştirmiştim. Net bir vizyonu vardı, güçlü bir liderdi ama bunu demir yumrukla yapmıyordu. Güler yüzlü David, izinden gitmek istediğim biriydi. “Şüphecilere hoşgörü gösteririm ama alaycılara asla.” dediğini duymuştum bir şirket videosunda. Olumlu yaklaşımıyla bağlılığımı kazanmıştı.

Asansörün kapıları binanın lobisine açıldığında kararımı vermiştim. Gördüğüm ilk ankesörlü telefona koştum, deliğe birkaç bozuk para attım. Xerox Şirketi’nin ana telefonunu aradım ve operatörden beni CEO’nun ofisine bağlamasını istedim. “Evet, hanımefendi, Bay Kearns’la görüşmek istiyorum.” Eğer ona komşusundan önce ulaşabilirsem belki görevimde kalmak için bir şansım olabilirdi. Sesini duyunca “Bay Kearns,” dedim. “Adım Bill McDermott.” Ankesörlü telefonun yapış yapış ahizesine az önce komşusunun ofisinde olanları, en son ettiğim hakareti atlamadan bir bir anlattım. “Bu hareketimle Xerox’a bir zarar verdiysem özür dilerim efendim, ama kendime de ihanet edemem. Sadece ürünlerimi satmak için tüm dürüstlüğümle hareket ediyordum. Eğer bir şeyleri berbat ettiysem tüm olası sonuçlarını kabulleniyorum.” “Bill,” dedi bana, “şunu bilmeni isterim ki o geri zekâlı beni ararsa, senin en iyi elemanım olduğunu söyleyeceğim ona. Aynen böyle devam et, evlat.”

O andan itibaren Xerox’a beslediğim sadakat ve heves ikiye katlandı. Artık bir sonraki David Kearns olmayı her şeyden çok istiyordum.

Kaynak: Bill McDermott, Kazanma Hayali, Türkçesi: Barış Emre Alkım, Modus Kitap, Kasım 2016.