Şüyuu Vukuundan Beter

Büyük denizlerde büyük dalgalar olur. Bu dalgalar kimilerine güç katar, kimilerine darbe vurur, kimilerini de yutar. İş dünyası deniz gibidir, açıldıkça hesap etmediğiniz faktörler de devreye girerler. Ülkenin dünyanın yaşadığı süreçler sizi de etkilerler.
1974 yılında Alarko bir kriz yaşadı ve iflasın kıyısına geldi.
Ağustos ayıydı, muhasebe müdürümüz piyasadan topladığımız senetleri, İş Bankası Topçular Şubesi’ne gönderiyor. Onlar da hesabını yapıyor ve senet hesabında bizi kredilendiriyorlar. Senet karşılığı kredi almışız ve hesapta da paramız var. Cuma günü öğleyin muhasebe müdürümüz bütün alacağı olan şirketler adına çekleri hazırlıyor, 25-30 tane çek. Yardımcısına bırakıyor çekleri ve gelen firmalara bu çekler dağıtılıyor. Adamlar da çekleri alıp bankaya gidiyorlar. Bankanın müdürü Cuma günü öğleden itibaren tatile çıkıyor, bizim muhasebe müdürü de tatile çıkıyor. İki önemli adam, ikisi de yok. Çekleri almış olan adamlar bankaya gidiyorlar, banka memuru bizim cari hesaba bakıyor, hesapta para yok. Çünkü senetler karşılığı alınmış kredi, senet hesabında duruyor, yani hâlâ cari hesaba aktarılmamış para. Memurun da hiç aklına gelmiyor bu durum. Haliyle var olan parayı göremiyor ve bizim müşterilere verdiğimiz çeklerin arkasına “karşılığı yoktur” diye yazıyor, bir de mühür basıyor.
25 tane çek işlem görüyor ve bizim de haberimiz yok.
Pazartesi sabahı işe geliyoruz ki bir sürü adam telefon açıp diyorlar ki:
“İshak Bey sizin çek karşılıksız çıktı, şimdi ne yapacağız?”
Bu benim hayatımda duyduğum en kötü cümlelerden biri…
Pazartesi sabahı “Alarko’nun çekleri karşılıksız çıktı” cümlesi piyasada saman alevi gibi yayılıyor. Hâlbuki senet hesabında paramız var, ama cari hesaba bankanın hatasından dolayı geçmemiş. Bırak bunu bir yana, daha da felaketini yaşıyoruz, İş Bankası da gereken tedbiri zamanında almıyor ve Salı günü bu tablo Merkez Bankası’na yollanıyor ve Merkez Bankası’nın bülteninde “Alarko Kollektif Şirketi’nin çekleri karşılıksız çıkmıştır” diye yayınlanıyor. Böylece kara listeye geçiyoruz. Hâlbuki sorunu duyduğumuz o pazartesi günü tedbir alıyoruz, kendi rezervlerimizi de harekete geçiriyoruz. Çeki getirene hemen ya nakdini veriyoruz ya da isterse yeni bir senet veriyoruz.
Buna rağmen bankadaki olayların önüne geçemedik. Korkunç bir bürokrasi var ve aynı zamanda da ben bu olayda bir kötülük hissediyorum, fakat en büyük kötülüğü Türkiye’nin en büyük bankalarından birinden yedik. İş Bankası değil başka bir özel banka. Oradan kredi almıştık. Banka şube müdürü geliyor pazartesi öğleden sonra, diyor ki:
“Ne oldu İshak Bey, sizin çekler karşılıksız çıktı?”
İzah ediyorum adama.
“Sen de bankacısın. Senet karşılığı hesapta para var. İstersen telefon et sor. Öbür tarafa geçirmemiş memur, hata etmiş. Bir hatadan dolayıdır, yoksa biz sağlamız ve paramız da var…”
Müdür, hiç beklemediğim bir cevap veriyor:
“İshak Bey, bizim genel müdürlük karar verdi. Bu durumda biz bütün kredimizi çekeriz. Yarın öğleden sonraya kadar, kredinizin hepsini kapatmanızı istiyoruz.”
Adam sanki fırsat bekliyormuş… Korkunç bir şey…
Banka müdürü ile kavga ettim ve ona çok ağır bir laf söyledim, şunu da ekledim:
“Eğer bu tutumunuz, bir Türk bankacılığı tutumu ise batsın Türk bankacılığı…”
Adam restini çekti ve dedi ki:
“Yarın öğleden sonraya kadar, bütün kredinizi tamamen kapatıyorsunuz ve nakit bekliyoruz sizden…”
Moralim çok bozuldu, miktar ne hatırlamıyorum, ama ertesi gün öğleden sonra hesabını kapattık kendimizi de felaket bir sıkıntıya sokarak. Çünkü bütün nakdimizi verdik.
O banka Türkiye’nin büyük holdinglerinden birinindi, demek ki bunu fırsat bildiler ve bizi bitirmek istediler. Maalesef bu eski yıllarda böyle olduğu gibi, bugün de çok farklı değil. 1970’lerde böyleydi, bugün de böyledir. Bu bankalar çok kârlı, ama prensipleri yok bu tür bankaların. Yani, ülkenin genel ekonomisine müspet katkıları sadece parasal olabiliyor, yoksa felsefi bir katkıları yok. Saygınlıklarını hiç sorma, ilgili değiller…
Bu kriz iki sene sürdü, bizi çok hırpaladı. Gıdım gıdım iyileştik. Çok dikkatli davrandık. Birçok atılımı ileriye bırakmaya mecbur olduk, çünkü kendimizi tehlikede hissettik. İş Bankası’nın korkunç iki hatası oldu, hem bizi sıkıntıya soktu hem de Merkez Bankası’na bülten yolladı. Sanki sabotaj yaptı İş Bankası’nın o günkü karar vericileri.
Beklenmedik bu hadiseden de biz bir ders çıkarttık. Ne kadar sağlıklı ve sağlam olursan ol, yine de her an bir tehlikeyle karşılaşabilirsin. Onun için daima temkinli olacaksın, nakdini yüksek tutacaksın, gereksiz risklere girmeyeceksin, borcunu asgaride tutacaksın.
Bu yara öldürmedi bizi, daha kuvvetli kıldı.

Kaynak: Mehmet Gündem, Lüzumsuz Adam İshak Alaton, Alfa Yayınları