They Hate You Airlines

Temmuz 1998’in ilk yarısında bir Cuma akşamı gelen beklenmedik telefondaki ses, “Sayın Başbakan sizi acilen Harbiye Orduevi’nde bekliyorlar.” dedi.

Randevunun nedenini sorduğumda Başbakan’ın beni kamu hizmetine çağırabileceğini söylediler, ama hiç ayrıntı vermediler. Hemen aklıma ihracatla ilgili konular geldi. Çünkü Özal’la tanışmam ve daha sonra beraber olduğumuz toplantı ve seyahatler hep ihracat ekseninde olmuştu. Başbakan’ın odasına girerken içim rahat ve özgüvenim yüksekti. Bana dış ticaretle ilgili bir görev teklif edilmesi benim için bir sürpriz olmayacaktı. Belki de bu özgüven sakin sakin beni içine çektiği pusuyu fark etmemi engelledi.

“Cem, ihracat amaçlı çok seyahat ediyorsun değil mi?”

“Evet, Sayın Başbakan’ım.”

“Yaşadıklarından yola çıkarak Türk Hava Yolları’nın performansının bir değerlendirmesini yap bakayım.”

Bu sanki dolu bir barajın savaklarını açma emriydi, THY ile ilgili birçok olumsuz anı birden boşalıverdi. Haftalarca süren bir ihale sonrası Libya’dan kısa bir süre önce dönerken Tariş Genel Müdürü Ahmet Çetinbudaklar, Halis Komili ve benim Cenevre’de güle oynaya bindiğimiz DC-10’da kabin amirinin bize yaptığı terbiyesizlikten, İzmir Çiğli’de çoluk çocuk yaşadığımız yedi saatlik rötara, Esenboğa’da pist başında yolcu indiren pilottan koltuk numarası verilmediği için her uçağa alınışta yaşanan itişip koşuşmaya kadar yaşadıklarımı bir solukta anlatıverdim.

“Evet” dedi, “Maalesef bir üçüncü dünya havayolu, Mısır, İran ve Pakistan’ınki gibi. Hatta bunlardan bazıları bizimkinden daha ciddi.”

Çayından bir yudum aldı, sonra eliyle dizime iki kere vurarak, “Cem, işte ben senin bunları düzeltmeni istiyorum. Seni Genel Müdür atayacağım. Aynı zamanda Yönetim Kurulu Başkanı da olacaksın. Hızla kurumu modernleştirmeni, sivilleştirmeni ve özel bir şirket zihniyetini yerleştirip, özelleştirmeye hazırlamanı istiyorum.” dedi.

İlk tepkim, “Efendim sektörü hiç tanımıyorum.” oldu.

“İhracatçı ve işadamı olarak yeterince tanıyorsun. THY Türkiye’ye yatırım yapacak ülkelere ve ihracatı hedeflediğimiz birçok ülkeye ulaşamıyor. Okyanusu geçmeye korkuyorlar. Uçak aldık, bir türlü Amerika ve Japonya seferlerini başlatamadık. Gittikleri yerlerde de servis çok kötü. Tehirleri devamlı basının gündeminde. Yabancılar ‘They Hate You Airlines’ diye alay ediyor.”

Eliyle tekrar, bu sefer okşarcasına dizime vurdu. “Senin yeterince işletme tecrüben var. Bu iş için uluslararası görgü de gerekli. Sende o da mevcut. Bir de cesaret lazım. Ben sadece kurumu kâra geçirmeni değil, kalitesini ve zihniyetini değiştirmeni istiyorum. Bu da cesaret ister. Kararın sende bunun yeterince olup olmadığını gösterecek. Pazartesi bana cevabını veriver.”

Böylece, aralıklarla on beş yılı kapsayan bir öykü beklenmedik bir telefon çağrısı üzerine yapılan bir gece yarısı ziyaretiyle başladı.

Kaynak: Cem Kozlu, Bulutların Üstüne Tırmanırken, Remzi Kitabevi