Yaklaşım Farkı

Salomon Brothers’la Smith Barney’in birleşmesi, dünyanın en büyük finans firmalarından birini ortaya çıkardı. İş basınında olay, bu birleşmeyi yürüten (ve aylar sonra bu kez Citicorp’la birleşmeye yönelecek olan) Smith Barney’in Yürütme Kurulu Başkanı Sanford (“Sandy”) Weill’in kariyerindeki en büyük başarı olarak duyuruldu. 
Bu duyuruyu izleyen haftalar süresince, iki firma bünyesinde bir dizi toplantı düzenlendi ve başa güreşen bu iki şirketin tek bir dev gövdeye tam olarak nasıl dönüşeceğine yönelik ayrıntılara girildi. Bu tür birleşmelerde genellikle olduğu üzere, yüzlerce eleman işsiz kalacaktı, çünkü pek çok işlev iki şirkette de görülüyordu.
Ama bu haber, zaten üzücü olan gerçeği daha da endişe verici hale getirmeden nasıl bildirilebilirdi?
Bölüm başkanlarından biri, bunu en kötü biçimde yaptı. Kasvetli, hatta tehditkâr bir konuşma yaparak özetle şunları söyledi: “Ne yapacağımı bilmiyorum, ama benden size nazik davranmamı beklemeyin. Buradaki insanların yarısını kovmak zorundayım ve bu kararı nasıl vereceğimi pek iyi bilmiyorum. Dolayısıyla, bu işi yapmaya başlayabilmem için, her birinizin kendi mesleki geçmişini ve niteliklerini bana anlatmasını istiyorum.”
Diğer şirketin aynı mevkideki yöneticisi çok daha iyi bir yola başvurdu. Mesajı moral vericiydi: “Bu yeni şirketin, çalışmalarımız açısından çok heyecan verici bir platform oluşturacağını düşünüyoruz ve her iki kuruluştan yetenekli elemanlarla birlikte çalışacağımız için çok şanslıyız. Kararlarımızı elimizden geldiğince çabuk alacağız, ama adil davranmamıza yetecek kadar bilgi topladığımıza emin olmadan harekete geçmeyeceğiz. Sizleri birkaç günde bir neler yaptığımızdan haberdar edeceğiz. Karar verirken de hem nesnel performans verilerini hem de ekip çalışması gibi niteliksel yetileri temel alacağız.”
Salomon Smith Barney şirketinin yönetici direktörlerinden Mark Loehr’in bana söylediğine göre, bu ikinci gruptakiler “daha üretken oldular, çünkü söz konusu potansiyel onları heyecanlandırmıştı. Ayrıca biliyorlardı ki, sonunda işlerinden olsalar bile, bu adil bir karar olacaktı.”
Ama birinci grupta şunları gözlemlemişti: “Herkes motivasyonunu kaybetmişti. ‘Bana haksızlık yapılıyor’ sözleri duyulmaya başlamış ve bu, kolektif bir amigdala saldırısını başlatmıştı. İnsanlar kırılmış, moralleri bozulmuştu. ‘Şirketi bir tarafa bırakın, o ahmağın yanında çalışmak istediğime bile emin değilim’ diyenler oluyordu. Beyin avcıları bu insanlarla temasa geçip en iyilerinden bazılarını başka şirketlere transfer ettiler; ama öteki gruptan kimseyi koparamadılar.”

Kaynak: Daniel Goleman, İşbaşında Duygusal Zekâ, Türkçesi: Handan Balkara, Varlık Yayınları