Yanlış İstihbarat

Sayın Mehmet Baydur’un Ticaret Bakanı olduğu yıllarda ben de bir kozmetik şirketinin müdürü olarak görev yapmaktaydım. Büromuz kozmetik, tuhafiye gibi özellikle ithale dayalı birçok malın alınıp satıldığı Marputçular Caddesi Gürün Han’da idi. Bir gün çok sevdiğim bir Musevi dostum bana gelerek “Öğle yemeğine kimseye söz verme sen, ben, bir de seninle tanıştırmak istediğim bir arkadaşımla beraber yemek yiyeceğiz.” dedi.

Öğle zamanı dostum beni alıp Mısır Çarşısı’nda meşhur Pandeli lokantasına götürdü. Orada bizi bekleyen yine orta yaşlı bir Musevi vatandaşla tanıştık. Yemeklerimizi söyleyip sohbete başladık. Yeni tanıştığımız kişinin bir ithalatçı olduğunu, değişik cins ve kalitede mallar ithal edip Türkiye’de pazarladığını öğrendim.

Yeni tanıştığımız kişi fazla uzatmadan hemen konuya girerek “Refik Bey üçümüzün gücünü ve olanaklarımızı bir şirkette birleştirerek para kazanmayı teklif ediyorum.” dedi. “Peki bu birlikteliğin hukuki şekli; sorumluluklarımız ve avantajlarımız ne olacak?” diye sordum. Çünkü ben o sıralarda gerçekten yüksek bir ücret alıyordum ve tam yetki ile şirketimi yönetiyordum. Böyle bir olanağı bırakabilmem için olayın bütün detaylarını öğrenip öyle karar vermem gerekirdi.
“Bakın Refik Bey, ben yurt dışından mal temin edeceğim, Bay Leon sermayeyi koyup gerektiğinde ek finansmanı üstlenecek, siz mali kısmına bakacak ve ithal permilerimizi çıkaracaksınız. Hatta sizin işinizden de ayrılmanız gerekmez.”

“İyi, güzel ben her istediğiniz malın permisini zamanında temin edemezsem ne olacak?”

“Sizin bu permileri temin edeceğinize biz inanıyoruz.”

Bu yaklaşımdan hoşlanmıştım. Çünkü önce muhasebe ve mali uzmanlığıma değer verilişi, sonra da sanayi odasında ve odalar birliğinde dostlarımın oluşu bana çok iyi bir gelecek vaat ediyordu. Mutluydum.

Önümdeki yemekten bir miktar alarak zevkle sordum:

“Bu problemleri elimizden geldiğince hallederiz. Ama bazen altından kalkamayacağımız talepler de olabilir.”

“Yok onu düşünmüyoruz.”

“Neden düşünmüyorsunuz?”

İçimden de “Bu adamlar beni çok güçlü görüyorlar, açık vermemeliyim.” diye düşünüyordum.

“Refik Bey ben açık konuşan bir insanım, sizinle de çok açık konuşacağım. Siz bu permi işini amcanızdan çok rahat halledebilirsiniz. O emir versin aşağısı bize ait.”

Şaşırmıştım.

“Affedersiniz, amcam kim?”

İkisi de hayretle yüzüme bakarak:

“Ticaret Bakanı Mehmet Baydur sizin amcanız değil mi?”

Ben hayretler içinde:

“Hayır, Mehmet Baydur amcam değil, sadece soyadı benzerliği var.” dedim. 

Benim yakın tanıdığım dostum söze karışarak:

“Şaka yapıyorsun, ben Sefer’e sordum. Amcası dedi.”

“Sefer bizde taşıma işlerine bakan ve benim köyümden getirdiğim namuslu bir işçi, bu ilişkileri de bilmez. Benim böyle bir amcam yok.”

Sofrada derin bir sessizlik oldu. O anda her şey bitmişti. Ben Pandeli’nin meşhur hamur tatlılarından birini sipariş etmekten vazgeçtim ve teşekkür etmekle yetindim. Hesap ödendi ve kalktık. Ümitle baktığım ortaklığımız başlamadan bitmişti.

Kaynak: Refik Baydur, Anılar ve Öneriler, Sinemis Yayınları