Yapı Kredi’nin Kurucusu Kâzım Taşkent’ten Hayata ve İş Hayatına Dair Sözler

Büyük işlere kalkışanlar amaçlarına varmayı beklemezler, bir gün hedefe varacaklarına inanarak yola çıkarlar. Onlar için mutsuzluk, varamamak değil, inancı kaybetmektir.

İyi bir iş ve eylem adamı, kuvvetli adamları yönetmesini bilir. Yaşam boyunca görmüşümdür, zayıf olanlar, etraflarında güçlü bir kadronun oluşmasından korkuyorlar.

Bütün olayların olağan dışı koşullar içinde geçtiği bir dönemde herkesin anlayışına göre davranmayı benimsemiş olsaydım, hiçbir şey yapamazdım.

Gençler benden bir öğüt istiyorlarsa, çok yorulduktan sonra dinleniniz, başardıktan sonra eğleniniz derim.

Övgüden hoşlanmam, insanı esir eder. Beğenilmeyi, ölçüleri içinde faydalı sayarım. Eleştiri, benim de gönlümü üzer, ama saygı duyarım.

Çalıştığım bütün işlerde insanları eğitmek, onlara iş terbiyesi iş ahlakı vermek gerektiğini gördüm. Bu da yetmiyordu. Denetimi kaldırdınız ya da gevşettiniz mi, çalışanlar eski hallerine dönüyorlar.

Geri kalmış bir memleketin evladı mısınız? İleri ülkelerin uygarlık düzeyine erişmek mi istiyorsunuz? Öyleyse onlar kadar bilgili olacak ve onların huylarını edineceksiniz. Fakat onlar kadar değil, onlardan çok fazla da çalışacaksınız.

Dünyada en kolay şey öğüt vermektir, en zor şey de para vermektir, derler.

Üstün insan olmak, üstünlük kavgasına mı girmek istiyorsun genç adam; önce kendini yen, yola öyle çık.

1957 Kasım’ında, köylünün biri bana şöyle yakınmıştı: “Eskiden çarığım yırtıktı, çorabım yoktu, elbisem partaldı, hayvanımın kemikleri çıkmıştı, arabam kırıktı, pulluğum yoktu. Şimdi o günlere bakarak çok iyi görünüyorum, ama hiçbiri benim sayılmaz beyim, hepsi Ziraat Bankası’nın.”

Bir insanı önce dış görünüşü ile, kılık kıyafeti ile tanırsınız. Sonra konuştukça fikirlerini, duygularını öğrenirsiniz. Geçmişini araştırırsınız, onu tanıyanlarla konuşursunuz. Kendi çevrenizde davranışlarını izlersiniz. Yine de onu ne zaman tam olarak tanırsınız biliyor musunuz? Onun istediklerini yapmadığınız zaman. Eğer hâlâ tanımamışsanız, üzülmeyin, hiç olmazsa kendinizi tanımışsınızdır.

Kazancından fazlasını yiyenler, kendi maddi ve manevi varlıklarını yemeye başlamış sayılırlar.

Bir Doğuluya ileri bir Batılının dilini öğretebilirsiniz, onun gibi giydirebilirsiniz, davranışlarını kopya ettirebilirsiniz, fakat sonunda ne ölçüde Batılı olduğunu şöyle bir deneyden geçirebilirsiniz: Kararlaştırılan buluşmaya tam zamanında gelip gelmemesiyle…

Yeteneksiz ve güçsüz insanlar layık olmadıkları sorumlu mevkilere yükselirlerse, uğradıkları her başarısızlığı bir başkasına yüklerler.

İnsanlar yaşlarını, arkalarında bıraktıkları yıllarla değil, anlamlı yaşadıkları yıllarla ölçmelidirler.

İş hayatında başarı kazanmanın üç koşulu olarak şunları bilirim: Sen inanıyorsun, ama ilgililere kabul ettiremeyeceğini de görüyorsun, sormadan yapacaksın. Kuşkulusun, kesin bir kanıya varamıyorsun, ilgililerle konuşup, oylarını alıp uygulamaya geçeceksin. Yapılacak iş hakkında ilgililerin evet diyeceklerini önceden kesinlikle biliyorsun, onlara mutlaka danışacaksın.

1941 Kasım’ında gördüğüm bir filmin Çinli kahramanı beni etkilemişti. “Para kazanmak için çalıştım, başarılı olamadım,” diyordu Çinli ve şöyle sürdürüyordu hayat öyküsünü: “Ün kazanmak istedim, olmadı. Mutlu olmak için aşkı aradım, bulamadım. Bir eser yaratmak istedim sonunda; çalıştım, arkasından para da geldi, ün de geldi, aşk da geldi.”

İnanmışımdır. Kendine doğru bir hedef seçenler, özverili olmasını ve dayanmasını bildiler mi, kesinlikle başarıya kavuşurlar.

İstemekte de ölçülü olacaksınız. Ölçüsüz istek, her şeyden yoksun kılar insanı.

Bir şeyin iyi öğrenilmesi için yaşanması gerekir bence. Öğrenilen şeyin geliştirilmesi için de sıkıntıya, acıya katlanmak gerekir.

Küçük çaplı insanlar büyük işler göremezler. Böyleleri, üstelik, büyük işlerin yaratılmasında çok zararlı olabilirler.

Benimle çalışanlar beni sevmemiş olabilirler. Çünkü onlara, iş ciddiyetini, çalışmayı, güven vermeyi, görev hissini aşılamaya çalıştım, onları değiştirmek istedim. Kendim nasıl bizden çok ileride olan toplumların insanına benzemeye çalışmışsam, onları da kendime uydurmak istedim.

Benimle eşit yerlerde çalışanları bilmeyerek taklit ettiğimi fark edince, çok utanmışımdır.

Okumuş, iyi eğitim görmüş insanımız az değildir. Bunlar arasında Avrupa’yı, Almanya’yı, İsviçre’yi, Fransa’yı, İngiltere’yi hatta Amerika’yı iyi bilenlerimiz de vardır. Bunların tek eksiği kendi memleketini ve insanını yeteri kadar bilmemektir.

Kuvvetli olan yanımızı herkes bilmelidir. Fakat zayıf olan yanımızı herkesten önce biz bilmeliyiz.

Günlük işler çabuk ve anında karar vermeyi gerektirebilir. Fakat ben, onların dışında alınan acele kararlarda pek çok yanlış yapıldığını gördüm. Önceden hazırlanarak, görüşülerek, tartışılarak alınan kararlar, her zaman başarılı ve üstün nitelikte idiler.

Bir işin sonucu doğru çıkmışsa, aklın gösterdiği yoldan gidilmiştir. Yanlış çıkmışsa, ya başkalarının isteklerine ya da kendi isteklerimize uymuşuzdur.

İş hayatımda öğrendim ki, makine ve tekniğin egemen olduğu işlerde Batılı kuralları uygulamak daha kolay, ama bankacılık gibi insanla işleyen kuruluşlarda Batı sistemlerini kabul ettirmek çok yorucu oluyor.

Moltke dermiş ki, bir komutanın nasıl yaptığına değil, ne yaptığına bakılır. Bir komutan değildim, ama pek çok işin başında bulundum. Herkesin anlayışına göre iş yapmaya kalksaydım, bugün hiçbir şey yapmamış olurdum.

Başarılı olmak için bilmek, düşünmek, çalışmak ve sonunda karar alabilmek önemlidir. Bunlar olmadan da başarı kazanılacağına inananlar varsa, önceden söyleyeyim ki, bu bir kumardır. Rastlantılarda ve şanslılıkta devamlılık yoktur.

Yapıcı ve yaratıcı insanı, çok hassas bir saate benzetirim. Onu kendi koşulları içinde kullanacaksınız ve en yüksek verimi alabilmek için özel bir dikkat göstereceksiniz. Aksi halde bozulur ve bir taş parçasından farkı olmaz.

Bir işin başında, sorumluluğunu kendi vicdanında duyan insan ya da insanlar varsa, o işten, sahiplerine de, topluma da hayır gelir.

Size, yönetimde çok geçerli bir kuralı söyleyeceğim. Ne kadar iyi ve gerekli olursa olsun, devam edemeyeceğine inandığınız bir işe başlamayın. Başka bir kural daha söyleyeyim. Sakatlığın, bozukluğun görüldüğü yerde, bunları hemen düzeltmeye, iyileştirmeye çalışmazsanız, asla önüne geçemeyeceğiniz sonuçlarla karşılaşırsınız.

Ele geçen olanakları zamanında ve yerinde kullanmayı bilmek gerekir. Yoksa, onlardan yoksun kalırsınız.

Bir şeyi daha unutmayacaksınız. Sonraya bırakılan işler, doğacak dertlere maya olur.

Görünen kusurların düzeltilmediği yerde, görünmez felaketler doğar.

Orta yetenekli insanlar çalışırken anlaşabiliyorlarsa, anlaşamayan üstün yeteneklilerden çok daha başarılı oluyorlar.

Geçmişten ders almasını bilen insan, geleceğe güvenebilir.

İnsanın başarılı olma hırsı ve gücü, aile ocağında ve okulda kendini belli eder; sonra hayat yolu, yükseliş olanaklarını hazırlar.

Bir insanın yeri, eşya gibi kolayca değiştirilemez. Bir insanı, istediğiniz zaman istediğiniz yere kaldırıp koyamazsınız. Bir ağacın bile yeri değiştirilirken toprakla, suyla havayla uyumu düşünülür. İnsanın yeni yeriyle, yeni göreviyle uyumunu sağlayamazsınız, mutsuzluk ve başarısızlıkları önleyemezsiniz.

Başarılı olduğu zaman şımarmayan, başarısızlıkta da umutsuzluğa kapılmayan insanın, önünde daima açık yollar vardır.

Bir insanla sürekli olarak geçinmek zorunda iseniz, ya onun düzeyine yükseleceksiniz ya da onun düzeyine ineceksiniz.

Yaptığınız işleri beğenmeyen, eleştiren amirleriniz sizi ürkütmesin. Onlar asıl hatasız, noksansız iş yapanlardan hoşlanmazlar ve böylelerinin kendileri için rakip olabileceklerini düşünürler. Yetenekli insanlar çile çekerler bu yüzden.

İdeal yaratmak istiyorsanız, öğüt vermekten vazgeçin, örnek olmaya çalışın.

İhtiyaçların harekete geçiremeyeceği insan yoktur. Daha kimse farkına varmadan ihtiyacı duyup harekete geçirebilen insan, yüksek vasıflara sahiptir.

Bir işi başarabilmenin ilk koşulu, sonucuna inanmaktır.

Bir ülkede toplum az üretiyor ve çok tüketiyorsa, yoksulluğu kendi elleriyle yaratıyor demektir.

Başka şeyler istemeden önce, sahip olduklarımızı iyi kullanıp kullanmadığınıza bakınız.

Çocukluğumun bir berber dükkânındaki levhayı hatırlıyorum. Şöyle yazıyordu: “Memnun isen herkese söyle, değilsen sadece bana söyle!”

İş hayatında da başarı kazanmak için bir kural vardır. Çalışma düzeninizi varmak istediğiniz hedeflere göre kurarsanız, çıkarların çarpışmasını önlemiş olursunuz.

Gayretli, sabırlı, dikkatli ve bilgili olmak koşulu ile insanın önünde her meslekte yükselme yolları açılır.

En baş mevkilerde bulunanlar denetim korkusunu kendi vicdanlarında duyarlarsa, o mevkiin başarılı adamı olurlar.

Kaynak: Kâzım Taşkent, Yaşadığım Günler, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, Nisan 2018.