Zararın Neresinden Dönersen Kârdır

Televizyon için Altron diye bir şirket kurduk. Önce Blaupunkt marka televizyon imal ettik. Almanya’dan parçalar ithal ediyoruz, montajını yapıp televizyonu satış şirketine veriyoruz. Sonra ikinci bir marka NEC adıyla televizyon yapmaya başladık. İngilizce okunuşu: en, i, si. Bir reklam kampanyasıyla “en iyisi” diyoruz. Yani televizyonun en iyisi bizimki… Bir Japon markası Nippon Electric Company.

Beşiktaş’taki yer dar gelince işi büyütmeye karar aldık. Tabii sonradan anlaşıldı ki bu fevkalade yanlış bir karardı. Aslında pek büyüme imkânımızın olmadığını biz de biliyorduk ama… Zaten büyümek de riskliydi, büyüse de başımız belaya girebilirdi. Çünkü Beko var, Arçelik var, Profilo var. Bir sürü büyük var. O büyükler arasında ufak ufak giderken ani bir kararla Dudullu’da arsa satın aldık ve çok hızlı bir şekilde inşaat yapıyoruz, altı ayda fabrika ayağa kalktı. Beşiktaş’ı Dudullu’ya taşıdık ve imalata orada devam ettik. Yedi yüze yakın işçi çalışmaya başladı.

Blaupunkt ve NEC renkli televizyonları, müzik setleri, yazar kasa imalatı ve benzeri ürünlerin pazarlaması için Alpaz’ı kurduk: Alarko Pazarlama A.Ş.

Dudullu’da her şey yolunda gidiyor derken bir gün gördük ki biz ne kadar çok televizyon yaparsak o kadar çok batıyoruz. O kadar çok para kaybediyoruz, çünkü korkunç bir rekabet var.

Satıcı şirketle aramız fena halde açıldı. Çünkü adamlar para kazanıyor, biz para kaybediyoruz. Ürettikçe daha çok zarar ediyoruz. Zarar ettiğimize göre, ben mevzuu açtım, Üzeyir’e bizim yöneticilere dedim ki:

“Bunun ucunda felaket var. Çünkü ne kadar yaparsak, o kadar batıyoruz. Bunu büyütmenin bir mantığı yok. Zararımız azken dönmek en iyisi. Başarısız olduğumuzu kabul edelim ve bu işi kapatalım.”

Güçbela Üzeyir’i ikna ettim. Sağolsun yanımda Ayhan Yavrucu diye bir desteğim de var. Ayhan da dedi ki:

“Üzeyir Bey bunun çıkarı yok. Ne kadar da ısrar etseniz ya bütün işlerimizi kapatıp oraya kuvvet vereceğiz ve batacağız ya da bu işten çıkacağız.”

Bunun üzerine kapatmaya karar verdik ve bu iş için genç yöneticilerimizden Önder Şahin’i görevlendirdik, ona dedik ki: “Sen zor şartlarda zor bir işi yükleneceksin. Bu işi kapatmada başarı göster. Zararı ne kadar azaltırsan o kadar başarılı olursun.”

Ve adam çok başarılı bir şey yaptı. 1,5 milyon liraya malolmuş fabrikayı 4,5 milyon liraya sattı. Televizyonlardan 3 milyon liralık zararımız vardı, fabrikanın satışıyla o zararı da sıfırladık ve çıktık.

Bütün stokları da birilerine devrettik. Bu macera on sene sürdü. On senede ancak dayak yiyerek akıllandık. Yeri gelmişken, bir felsefe kırıntısı daha… Friedrich Nietzsche diyor ki bir kitabında: “Seni öldürmeyen yaralar, seni daha kuvvetli kılar.”

Altron macerası bizi öldürmeden biz kapatıp çıkmayı becerdik. Bu yaradan da önemli bir ders aldık.

Kaynak: Mehmet Gündem, Lüzumlu Adam İshak Alaton, Alfa Yayınları