İşimle ilgili 1995 ve 1996 yıllarında Güney Afrika Cumhuriyeti seyahatlerim olmuştu. Orada faaliyetine son verecek dayanıklı tüketim eşyası üreten bir işletmeye ait fabrikanın makine ve kalıplarını Türkiye’ye getirecektik. Yaptığımız anlaşmayla o işletmenin markası ile ürün üretip Güney Afrika’ya satacaktık.
O dönemde, yıllarca devam eden ırk ayrımı Nelson Mandela’nın iktidarı ile yeni sona ermişti. İnsanların derilerinin renklerine göre, siyah ve beyaz olarak sınıflandırılması sonucunda, siyah insanların ikinci sınıf insan olarak azınlıktaki beyazlar tarafından dışlanmasıydı bu ayrım. Siyah insanlar devletin sunduğu eğitim ve sağlık hizmetlerinden daha az faydalanıyordu. Ülkenin altın ve elmas madenleri Avrupa’dan göç eden beyaz insanların kurduğu işletmeler tarafından işletilmiş ve tüketilmişti.
Kaldığımız otelden siyahi bir taksi şoförünün kullandığı bir araba ile Johannesburg şehrinde seyahat ederken, taksi şoförü ile sohbet ediyorduk. Şoför bize hangi ülkeden geldiğimizi sordu, Türkiye’den geldiğimizi söyledik ve dünyada Türkiye’nin coğrafi konumunun nerede olduğunu açıklamaya çalıştık. Bize “Ülkenizde siyah insan var mı?” diye sordu. Bizde ülkenin beyazlardan oluştuğunu ve sadece turist olarak gelen siyahların olduğunu anlattık. Adam heyecan ve merakla sordu bize, “Öyleyse o zaman fabrikalarda işçi olarak kim çalışıyor?” dedi ve biz de “Beyaz insanlar” diye cevap verdik. Adamın bunu o yıllarda anlaması mümkün değildi, çünkü görmemişti beyaz işçi, yaşadığı ortam nedeni ile tüm dünyada, beyaz insanın ‘efendi ve patron’, siyah insanın ise ‘köle ve işçi’ olduğunu düşünüyordu.
2011 yılında -ilk ziyaretlerimden 16 yıl sonra- Güney Afrika Cumhuriyeti’ne tekrar başka bir işletme satın alma projesi için gitmiştim. Fabrikalarda artık işçi olarak çalışan beyaz insanları görünce aklıma bu taksi şoförü siyah adam gelmiş, ırk ayrımının ve sömürünün biraz da olsa azalması beni mutlu etmişti.
Kaynak: Hasan Umur, Şaşkın Şirket, Cinius Yayınları, Mart 2019.