Aİ-uyum, Kİ-evrensel enerji, DO-yol; evrensel enerjiyle uyum içerisinde olmanın yolu, minderde, sosyal yaşamda, iş yaşamında…
Aikido felsefesinin babası, büyük usta, Morihei Ueshiba, o-sensei, zayıf bir çocuktu. Babası onun sağlıklı ve kuvvetli gelişmesi için devrin en iyi judo ve ju-jitsu ustalarının yanında verdi. O-sensei genç bir adam olduğunda devrin en kuvvetli dövüş sanatı ustalarından biri olmuştu. Bu gelişim onu dönemin imparatoru Hirohito’nun koruma müdürlüğüne kadar getirdi. O-sensei’ye minderde, ringde neredeyse dokunulamıyordu.
O-sensei dindar bir adamdı, aynı zamanda bir çiftçiydi. Spiritüel enerji, doğanın işleyişi farkındalığını artırmaya başlamıştı. İkinci dünya savaşının gelişimi ve atom bombası felaketi onu geri dönülemez bir şekilde değiştirdi. Tüm bu dövüş sanatlarında yanlış bir şey vardı. Evren ve doğa böyle işlemiyordu. Doğada bir uyum vardı, kusursuz bir uyum.
Japonlar tarih boyunca en savaşçı milletlerden biri olmuştu. Pearl Harbour saldırısı Japonların savaşçı ve gözü pek yapılarının en bariz örneklerinden biriydi, ama sonucu atom bombasıydı.
Yeni çağda yöntem bu olmamalıydı, atak başka bir atağı getiriyordu. Sürtüşme enerjinin boşa gitmesine sebep oluyordu. O-sensei önce en iyi bildiği yerden başladı, dövüş sanatlarından. Ju-jitsu’yu önce aiki-jitsu, sonra aiki-bu-do, sonra da aikido yaptı. Artık sanatın içerisinde ne dövüş, ne savaş kelimesi bırakmıştı. Aikido barışın, uyumun yolu olmalıydı. Evrensel enerjiyle uyumun yolu.
Aikido her şeyden önce bir tavrı simgeler. Yargılamayan, nefret etmeyen, gelen atağı alan, bir olan, onun gücünü kullanan ve yönlendiren bir tavrı…
Size gün içinde kaç atak geliyor? Eşinizden, patronunuzdan, müşterinizden, tedarikçinizden? Her biriyle kavga etmek, çarpışmak, sürtüşmek sizi çok yoruyor değil mi? Peki ne yapacağız? Başımızı önümüze eğip kabul mu edeceğiz? Bize gelen ataklarda genelde iki tavır takınıyoruz. Ya hemen kavga ediyoruz ve iki taraf da zarar görüyor ya da sinip geri çekiliyoruz. Kavga ettiğimizde kazansak bile çok yoruluyoruz ve rövanşı oluyor, hatta belki bazen karşı taraf daha kuvvetliyse, bir üstümüz/kuvvetli bir müşterimiz vb. ise kaybediyoruz. Sindiğimizde ise biriktiriyoruz ve hatta karşımızdaki insana suistimal alanı yaratıyoruz.
Aikido ikisi de değil, aikido atağın karşısında durmuyor, atağın yanına geçiyor, atakla bir oluyor ve yönlendiriyor. Böylelikle atağın gücünü kullanıyor.
Aikido tavrı; “ne biçim firmasınız siz, ne kadar pahalısınız” diyen müşteriye:
Ne; “siz kim oluyorsunuz da böyle konuşuyorsunuz” der.
Ne de; “çok özür dileriz hemen fiyat düşüyoruz” der.
Aikido tavrı; “bütçenizi korumak bizim için de çok önemli, gelin bu hizmetimizle size neler kazandırıp bütçenize nasıl katma değer yaratacağımıza bakalım” der…
Peki aikido bu uyumu nasıl sağlıyor? Aikido dış uyumun iç uyumdan geldiğini biliyor. Önce akıl, ruh, beden uyumu diyor…
Akıl-ruh ve beden arasında sibernetik bir ilişki var. Bir insanın kişisel bütünlüğü de bu sibernetik ilişkiye bağlı. Birindeki değişim öbürünü derinden etkiliyor. İnsanın tamamına 100 birim desek 3’e bölüp düz matematikle ele alamıyoruz bu 3’lüyü. Ruhu boş ver, diğer ikisi 66 desek, bir de bakıyoruz ki mutsuzluğumuz akıl ve vücut sağlığımızı götürmüş. Akıl ve ruh her şeydir, vücut geçici desek, hasta olduğumuzda zihnimiz de bulanıyor, ruhumuz da. Peki o zaman matematik nasıl çalışıyor burada? Bu 3’lünün her biri 100, aralarındaki işaret de artı değil çarpı. Biri sıfır olduğunda sonuç sıfırken, üçünü de 100 yapabildiğimizde sonuç 1 milyon oluyor.
Peki akıl, ruh, beden üçlemesi sadece tek bir insan için mi geçerli? İnsanlardan oluşan her organizma için geçerli bu üçleme. Bir ailenin de aklı, ruhu, bedeni var, bir şirketin de, bir ülkenin de…
Bir ailenin fiziki sağlık koşulları bedeni ise, ailenin her akşam yemekte sohbet etmesi ruhu, yemek sonrası beraberce kitap okunması ise aklı olacaktır.
Bir şirketin çalışma koşulları bedeni ise çalışanların her sabah birbirine günaydın demesi ruhu, sürekli eğitim ve gelişim ise aklı olacaktır.
Bir ülkenin yolları, hastaneleri bedeni ise, ülke insanlarının birbirine saygı ve sevgisi ruhu, benzersiz bir milli eğitim sistemine sahip olması ise ruhu olacaktır.
Sizin içinde bulunduğunuz sistemlerin akıl, ruh, beden uyumu ne durumda? Bunun için yapabileceğiniz çok şey olduğunun farkındasınız değil mi?
Aikidoka (aikido yapan kişi) aikidoyu bir prensipler manzumesi ile öğrenir. Aikido’da teknik kombinasyonları sınırsızdır. Bu tekniklerin hepsi ezberlenemez, ancak çok iyi çalışılmış ve kusursuz uygulanan prensipler ile teknikler mükemmelleşir. Gelin bu prensiplerden birkaçına beraberce bakalım.
– Aikido doğrusal gelen atağı daireye çevirir; problemler direkt gelebilir, siz ego tuzağına düşmeyip çözüm için seçenekler üretmeye başlarsanız dairesel düşünmeye başlarsınız.
– Aikidoda bel asla eğilmez, ama tekniği uygulamak için ağırlık merkezinizi aşağı düşürerek rakibinizin ağırlık merkezini ele geçirmeniz gerekir. Hayatta da eğilip büküldüğünüz anda kişiliğinizden ödünler vermeye başlarsınız. Ama eğilmeyeceğim diye ego yapıp arada aşağıya düşmezseniz ilişkileri, işleri, projeleri kaybedersiniz. O zaman meziyet eğilip bükülmeden gerektiğinde uyumlanmak için aşağı düşebilmektedir. Müşterinize “bir bakalım beraberce ne yapabiliriz” demek aşağıya düşmektir, eğilmek değil.
– Teknikler esnasında el ve ayaklar her zaman beraber hareket eder, teknik yapılan bölge ve eller her zaman görüş alanı içerisindedir. Kafa başka yere bakıp, eller başka bir noktaya teknik yapmaz. İşinizde de destek kadrolarınızla kâr merkezleriniz sürekli beraber hareket etmelidir. Yönetim olarak neye konsantre oluyorsanız elleri de oraya yönlendirmelisiniz.
– Aikido periferal bakış kullanır. Periferal bakış geniş açılı bakış demektir. Aikidoka yaklaşık 220 derecelik bir alandaki hareketleri fark edebilir. Böylelikle ikinci, üçüncü atakları fark edebilir. Hayatta da herhangi bir hedefi takıntı haline getirirseniz hem o hedeften uzaklaşırsınız, hem olası diğer atak ve fırsatları kaçırırsınız. Sakin, takıntı yapmayan bir tavır size hem riskleri, hem fırsatları gösterecektir.
– Gelen atakla nefes alınır, teknik yaparken nefes verilir. Böylelikle teknik akar ve doğal bir şekilde sonuçlanır. Sosyal yaşamda ve iş yaşamında da gelen atakların kabullenilmesi, yargılanmaması, nefesin/akışın korunması, prensiplere uyulmaya devam edilmesi en kritik hususların başında gelir.
– Belki en önemli prensip, prensiplere her koşulda uyulmaya devam edilmesi prensibidir. Tekniklerin farklılaşması konusunda esnek, prensipler konusunda ise kaya gibi sağlam olmalıyız. Aile yaşamında da, işimizde de değerlerimizi, prensiplerimizi en başta net bir şekilde belirlemeli, bunlara her koşulda uymaya devam etmeliyiz. Peki bu durum bir fikri sabite yol açar mı? Tam tersi, doğru prensipler bize iyi bir çerçeve vereceği için, içinde esnememiz ve farklı yöntemler üretmemiz çok daha kolay olacaktır.
Aikido ve hayatımıza katabilecekleri konusunda saatlerce sohbet edebilir, sayfalar dolusu yazabiliriz. Bununla beraber, aikidonun sadece özündeki uyumlu tavır, akıl-ruh-beden dengesi ve temel prensipleri bile yaşamımıza uyarlayabilsek faydaları sınırsız olacaktır.
Yazar: Ozan Kuşcu