Yeni aldığım sekreter kızcağız son derece iyi niyetli. Sabahın köründe geliyor ve gece yarılarına kadar kalıyor. İş yükümüz o denli ağır ki, eğitim için sadece sabahları ve gece yarıları birkaç dakika ayırabiliyorum.
Birinci ilke ulaşılabilir olmam. Her başvurandan mutlaka haberdar olmam gerek. İkinci ilke, saygılı ve ilgili olmak. Üçüncü ilke, zamanımın kullanılmasındaki öncelikleri doğru düzenlemek.
Toplantıların, Bakanlık içi temasların ve dışarıdan gelenlerin belirlenecek önceliklere göre düzenlenmesini sekreterim yapacak.
Müsteşar yardımcıları ve genel müdürler başta olmak kaydıyla, bütün birim amirleri istedikleri an içeri girebilmeliler! Bu gruptan kimse kapıda “makama kabul edilmek” için beklememeli.
Bir süre sonra, iyi kötü bir düzen kuruluyor. Fakat özellikle telefonla arayanların kayıtlarında ya da anında bana aktarılmasında ilginç olaylar oluyor. Sekreterim yurt dışında yetiştiği için, isimleri, ne denli ünlü olurlarsa olsunlar, tanımıyor. Örneğin, ünlü grafik sanatçımız Mengü Ertel için “Mengü Hanım arıyor” diyor!
Ya da isimleri ve soyadları birbirine karıştırıyor, Metin Ilgaz yerine Metin Deniz diyor ya da tersini söylüyor. Ben de telefonu aldıktan sonra gerçeği kavrıyorum ve bir sürü gariplik yaşanıyor.
Ama bunlar çok önemli değil. Hepsi zamanla aşılacak şeyler.
Bir süre sonra, çok duyarlı ve çok nitelikli bir genç olan sekreterimle tam birbirimize alışmıştık ki, inanılmaz bir gerçeği öğrendim: Kızcağız Bakanlığa girdiğinden beri tam beş aydır tek kuruş ücret almamıştı.
Olayı derhal tahkik ettim. Tam bir trajediydi. Bizden önceki yönetim, “tercüman” olarak yirmiyi aşkın kişiyi sınav açıp işe almış. Fakat tercümanlık için gerekli olan ÖSYM sınav belgesini istememişti. Oysa bu belge olmadan, Maliye Bakanlığı atamaları onaylamıyor. Bu yüzden de, birlikte girdiği arkadaşlarıyla beraber, benim sekreterime de hiçbir ödeme yapılamıyor.
Hemen her türlü olanağı seferber ettim ve nihayet bir ödeme yapılabildi.
Şimdi sıkı durun: Beş ay için iki buçuk milyon verilebildi bu çocuklara. Yani aylık 500.000 (yazı ile beş yüz bin) lira.
Parasını aldıktan kısa bir süre sonra, gene bir gece yarısı, tam çıkmadan önce sekreterim, günlük değerlendirmeyi bitirdikten sonra, ayrılmak istediğini belirtti.
“Nereye gideceksin, iş buldun mu?” dedim.
“Evet” dedi. “Sheraton Oteli’nin kumarhanesinde krupiyelik yapacağım.”
“Peki” dedim. “Sana uygun bir iş mi?”
“Ne yapayım!” dedi. “Paraya ihtiyacım var ve başlangıç aylığı 5 milyon, bahşişler hariç.”
Evet, işte trajedi burada.
Bilmem yoruma gerek var mı?
Kaynak: Emre Kongar, Ben Müsteşarken, Remzi Kitabevi, Haziran 1996.