Dünyada son dönemde yapılan doğrudan yabancı yatırımlar, 2007 yılında tarihin en yüksek düzeyi olan 2 trilyon dolar düzeyine erişmiş, daha sonra 2008 krizi sonucu, 2009 yılında 1,2 trilyon dolara düşmüştü. 2011 ve 2012 yıllarında biraz toparlanarak 1,5 trilyon doların bir miktar üzerine çıkan doğrudan yabancı yatırımlar, ancak daha sonra yeniden 1,5 trilyon doların altına düşmüş, toparlanma ancak 2015 yılında başlamıştı. 2015 ve 2016 yıllarında 1,7 trilyon doların üzerinde yatırım yapıldı. 2016 yılında yapılan toplam doğrudan yabancı yatırım miktarı olan 1,75 trilyon doların yüzde 74’ü (1,29 trilyon dolar) sıralamadaki ilk on ülkeye, ABD, Çin, İngiltere, Hollanda, Singapur, Brezilya, Virgin Islands, Avustralya, Hindistan ve Rusya’ya gitmiş bulunmaktadır. Bu ülkelerin dördü, ABD, İngiltere, Hollanda ve Avustralya hariç, diğerleri gelişmekte olan ülkelerdir. Uzun bir dönem yüksek miktarlarda yabancı yatırım çekme konusunda başarılı olamayan Hindistan da artık resme girmiş bulunmaktadır. 2014 yılında ilk kez gelişmekte olan ülkelere daha fazla yapılan yatırımlar, sonraki yıllarda bu pozisyonunu muhafaza edememiş olsa da, artık her yıl doğrudan yabancı yatırımların yarıya yakın bir kısmı bu ülkelere gitmektedir.
Doğrudan yabancı yatırımlar dünyasında pek çok yeni gelişme, trend ortaya çıkmakta, yeni aktörler devreye girmektedir. (Bkz. Bundan önceki yazılar.) Ancak henüz yeni ortaya çıkmakta olan bir diğer aktör, dijital ekonomi, henüz doğrudan yabancı yatırımlar dünyasını yeni yeni şekillendirmeye başlamıştır. Dijital ekonomi, yatırımlar dünyası için son derece önemli olduğu gibi, yatırım da dijital gelişme için olmazsa olmaz koşuldur. Dijital teknolojilerin uygulamaya konması, transnasyonal şirketlerin uluslararası operasyonlarını dönüştürme potansiyeline sahip olmanın ötesinde, yatırımları çeken ülkelerdeki şubelerinin yaratacakları etkiyi de farklı bir boyuta taşıyacaktır. Ve, hepsinden önce, bütün ülkelerde olduğu gibi, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hedefe yönelik yatırım politikalarının geliştirilmesini zorunlu kılacaktır.
Son beş yılda, transnasyonal şirketlerin uluslararası üretimlerinde bilişim ve iletişim teknolojilerinin payı dramatik bir biçimde artmıştır. 2010 ve 2015 yılları arasında, UNCTAD’ın en büyük 100 transnasyonal şirket sıralamasında teknoloji şirketlerinin sayısı iki katından fazla artmıştır. Diğer transnasyonal şirketlerin büyümeyen rakamlarına karşılık, teknoloji şirketlerinin varlıkları yüzde 65, istihdam ettikleri çalışan sayısı da yüzde 30 büyümüştür. Üstelik, aralarında internet platformları, e-ticaret ve dijital içerik şirketlerinin de bulunduğu bu teknoloji şirketlerinin önemi her geçen gün artmaktadır.
Transnasyonal teknoloji şirketleri, varlıklarının yalnızca yüzde 40’ı dışarıda olmasına karşın, satışlarının yüzde 70’ini yurt dışında yapmaktadır. Bu şirketlerin yatırım yaptıkları ülkelere etkileri daha çok dolaylı bir biçimde olmaktadır. İstihdam ya da fiziki yatırımdan çok, teknolojik gelişmeye katkıda bulunmaktadırlar. Dijital teknolojilerin global tedarik zincirine tatbik edilmesinin uluslararası üretim üzerinde de çok önemli etkileri olacaktır. Dijital teknolojiler, yatırımı çeken ülkedeki tedarikçi ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine neden olacakları gibi, ortaklık fırsatlarının da yeniden dizaynını getireceklerdir.
Yatırımlar için getirilmiş kural ve düzenlemeler, politikalar, tanıtım ajansları ve yatırımlara tanınan destekler, artık sınırötesi yatırımların içinde oldukları yeni faaliyet modellerini dikkate almak zorundalar. Yeni teknolojilerden en fazla etkilenen en tepedeki 10 sektörden 5’i, ülkelerin en fazla kısıtlama uyguladıkları sektörler arasındalar.
Pek çok ülkenin uygulamaya koyduğu dijital kalkınma stratejileri ya yatırımları cezbetmeyi beceremiyor ya da yatırımcıların ihtiyaçlarına ancak genel olarak yanıt verebiliyor. Bu da yeterli olmuyor. Ülkelerin geliştirdikleri stratejilerin yalnızca yüzde 25’ten azı altyapı ihtiyaçlarına yanıt verebilmekte. Altyapı dışındaki yatırım ihtiyacına yanıt veren stratejilerin oranı ise yüzde 5’ten az. Yatırım ajansları arasında dijital gelişme stratejilerinin dizaynına katkıda bulunanların sayısı ise çok düşük.
Doğru ve kapsamlı bir dijital gelişme stratejisi, altyapıya, şirketlere ve tüm sektörlerde bu teknolojileri kullanacak kuruluşlara yatırım yapmayı gerektirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin yapması gereken bu yatırımlar, sanıldığından daha düşüktür. UNCTAD yapılması gereken bu yatırımları 100 milyar dolar dolayında tahmin etmektedir. Dijital içerikli ve hizmet de sağlayan yeni teknoloji yatırımlarının teşvik edilmesi, dijital gelişmeyi hızlandırmak için kritiktir. Bu da, bu yatırımlar için uygun yasal düzenlemelerin yapılmasını ve yenilikçilik ‘hub’ları (teknoparklar) ve kuluçka merkezleri gibi, aktif destek unsurlarının yaratılmasını gerektirmektedir. Bu destekler, aynı zamanda hükümetlerin e-devlet uygulamalarını devreye almaları ve girişim sermayesi (venture capital) benzeri yenilikçi finans desteklerini sağlaması anlamına gelmektedir. Ayrıca yerel kuruluşlar da bu sektöre girmeye teşvik edilmelidir.
Yüzyılın kalan yıllarının dijital yeni teknolojiler çağı ya da Beşinci Sanayi Devrimi dönemi olacağı düşünüldüğünde, bu konuda adım atmamış devletlerin geç kalmadıklarını söylemek mümkündür. Elbette, bugüne kadar atmadıkları adımları süratle atmaları kaydıyla. Yoksa, dünyanın yeni teknolojileri satın alan ikinci sınıf devletleri durumuna düşmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bunun maliyeti ise, baştan yapılması gereken yatırımların ve verilmesi gereken teşviklerin çok ötesinde olacaktır.
Daha her şeyin başında sayılırız.
(Bu yazı UNCTAD’ın 2017 yılı Dünya Yatırım Raporu’ndan yararlanılarak hazırlanmıştır.)
Yazar: Dr. Abdurrahman Arıman