Doğrudan yabancı yatırımların (DYY) hareketleri ile ilgili nicel gelişmeler, DYY’larla ilgili gelişmeleri tam olarak yansıtmaya yeterli değildir. DYY ya da artık kullanılmaya başlanması gereken bir deyimle, küresel yatırımlarla (KY) ilgili bir dizi önemli niteliksel gelişme de ortaya çıkmış bulunuyor. Bu gelişmeler, geçmişte sahip olduğumuz tüm klasik değerlendirme kalıplarını değiştirmemize neden olacak gelişmelerdir.
Bu gelişmelerin başında, küreselleşmenin hız kazandırdığı, üretimin küresel boyutta yeniden örgütlenmesi ve uluslararası düzeyde genişlemesi gelmektedir. Ülkeden ülkeye ve sektörden sektöre değişim göstermekle birlikte, uluslararası üretimin genişlemesinin ardında, temelde üç ana faktör yatmaktadır. Bu faktörler, i. hemen tüm ülkelerin rejimlerini liberalleştirmesi, ii. hızlı teknolojik gelişmeler ve iii. bu iki faktörün sonucu artan rekabettir. Ülkelerin yatırım rejimlerini liberalleştirmesinin en önemli göstergesi, uzun yıllardır rejimlerde ve mevzuatta yapılan değişikliklerin yüzde 95’e yakın bir bölümünün rejimlerin daha fazla liberalleştirilmesi doğrultusunda olmasıdır. Liberalleşme tedbirlerinin yanında, 2004 sonuna kadar 5.000 dolayında karşılıklı yatırım anlaşması ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yapılmıştır.
1990’lı yıllarda, uluslararası üretimin büyümesinin ardında yeni yatırımlardan çok, (özelleştirmeler dahil olmak üzere) satınalma ve birleşmeler yatmaktadır. Dünyada yapılan sınırötesi satınalma ve birleşmelerin toplam değeri, 1987 yılında 100 milyar dolardan daha düşük bir seviyeden, on kattan fazla artarak, 2000 yılında 1.1 trilyon dolara yükselmiştir. Birleşme ve satınalmalar 1980 ve 1999 arasında her yıl ortalama yüzde 42 gibi çok yüksek bir büyüme göstermiştir. Bu birleşme ve satınalmaların üçte ikisinden fazlası pür satınalmadır. Bütün zamanların en fazla birleşme ve satınalmasının gerçekleştirildiği yıl olan 2000 yılında toplam 1.4 trilyon dolar DYY’nin 1.1 trilyon doları, yaklaşık yüzde 80’i (yüzde 78.6) satınalma ve birleşme yoluyla yapılmış, daha sonraki yıllarda satınalma-birleşme düzeyleri 600 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında kalmıştır.
Son yıllarda giderek artan bir biçimde doğrudan yabancı yatırımcıların yerli kuruluşlar ile ilişki kurarak yatırım yaptığını görüyoruz. Ulusötesi şirketlerin (UÖŞ) kurduğu bu ilişkiler (backward linkages) anahtar role sahiptir. Bir sanayi kuruluşu, ortalama gelirlerinin yarısını satın alınan girdilere harcar. Bu çok yüksek bir orandır ve yerli kuruluşlar için son derece önemli bir fırsat yaratır. Son yıllarda artan rekabet koşulları nedeniyle, maliyetleri, lojistik, ulaşım ve depolama giderlerini düşürmek, girdileri mümkün olduğunca yerli piyasadan temin etmek büyük önem kazanmıştır. Yabancı yatırımlar için, kalifiye yerli girdi üreticilerinin bulunması çok önemlidir. UÖŞ’ler, bu nedenle her geçen gün daha fazla, girdi üreten şirketleri üretim yaptıkları ülkede tesis kurmaya teşvik eder ve yerli kuruluşlar için ürün geliştirme programları uygular olmuşlardır.
Amaç, mümkün olduğunca fazla girdiyi, kaliteli ve daha ucuz maliyetle yerli piyasadan temin etmektir. Bu programlar, girdi üreticilerine teknoloji transferi, bilgi paylaşma ve finansman sağlama gibi yollarla, daha fazla yerli üreticinin girdi temini noktasına gelmesini sağlamayı amaçlarlar. Üretimin uluslararası örgütlenmesinin gelişmesi ile, yabancı yatırımcıların yerli kuruluşlarla işbirlikleri de yeni boyutlar kazanmaktadır.
Üretimin küresel boyutta yeniden örgütlenmesinin bir sonucu olarak, herhangi bir ülkede üretilen parça ve ara malların, nihai ürünün üretildiği tesislerin bulunduğu diğer ülkelere ihraç edilmesi zorunlu hale gelmiş, bu da yabancı yatırımların daha çok yatırım yapılan ülkenin iç pazarına yönelik olarak bir ülkeye gittiği tezini çürüten bir gelişme olmuştur. Artık, üretimin küresel boyutta yeniden örgütlenmesinin bir sonucu olarak, bir ürünün her bir parçası, o parçanın en rantabl üretilebildiği ülkede üretilmekte ve daha sonra diğer ülkelerdeki tesislere ihraç edilmektedir. Bu durum, hem yabancı yatırımların en azından bir bölümünün artık ihracata yönelik olarak yapılmasına, hem de ihracat konusunda UÖŞ ve bu şirketlere girdi sağlayan diğer kuruluşlar arasında kıyasıya bir rekabetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aynı durum, nihai ürünler için de söz konusudur. Nihai ürün üreten tesisler de o ürünün en rantabl üretileceği ülkelere kaydırılmaya başlanmış ve UÖŞ’ler artık ihracata dönük yatırım yapmaya başlamıştır.
Üretimin küresel çapta yeniden örgütlenmesinin bir diğer sonucu olarak, teknolojinin de küresel bir nitelik kazanmaya başlaması ve gelişmekte olan ülkelerdeki tesislere de aktarılması gelmektedir. Uluslararası işbölümü ve üretimin küresel çapta yeniden örgütlenmesi sonucu önem kazanan yerinden tedarik ya da yerli kuruluşlardan tedarik, doğrudan yabancı yatırımları etkileyen önemli bir unsur haline gelmiş ve ara mal ve ürünlerin yerinden tedariki, bu ürünleri üreten yerli kuruluşlara teknoloji aktarımını da zorunlu hale getirmiştir. Bu gelişme de, yabancı yatırımların teknoloji götürmediği tezini çürüten bir gelişmedir. Bütün bu gelişmeler, UÖŞ’nin ana üretim üssünün ya da ana şirketinin bulunduğu ülkelerin dışında da araştırma-geliştirmeye (AR-GE) yatırım yapmasını zorunlu kılmış, bu da AR-GE’nin uluslararasılaşmasına neden olurken, UÖŞ’lerin AR-GE’ye yatırım yapmadığı tezi geçerliliğini yitirmiştir.
Bütün bu gelişmelerin yanında, DYY’lerde hizmet yatırımlarının payı giderek artmaya başlamıştır. DYY’lerde hizmetlerin payının artışında çeşitli faktörler etken olmuştur. Öncelikle ifade edilmesi gereken husus, tüm dünyada ekonomilerde hizmetlerin payının yükseldiğidir. Hizmet sektörünün ekonomilerdeki ağırlığının artması, DYY’yi etkileyen en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde kamu hizmetleri, finans, telekomünikasyon ve gayrimenkul başta olmak üzere, hizmetlerin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) içindeki payı yüzde 80’lere yaklaşmıştır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde ise, bu pay yüzde 50’nin biraz üzerindedir. Hizmetlerin çoğu üretildikleri yerde tüketilmek zorundadır. Bu nedenle, hizmetleri bir başka ülkeye götürebilmenin tek yolu DYY’dir. Bu iki faktöre, ülkelerin ticaret ve hizmet rejimlerini büyük ölçüde liberalize etmeleri yardımcı olmuştur.
Özellikle, daha önce kamu tarafından götürülen elektrik, gaz, su gibi hizmetlerin özelleştirilmesi, toplam DYY’ler içinde hizmetlerin payının artmasına neden olmuştur. Bankacılık, sigortacılık ve ulaşım gibi geleneksel hizmetleri veren kuruluşlar, bir ülkeye yatırım yapan sanayi kuruluşu müşterilerine hizmet vermek üzere o ülkede de üslenirken, bu durum giderek değişmeye başlamış, hizmet kuruluşları yeni müşteriler bulmak ve rekabet güçlerini arttırabilmek için, kendi stratejileri gereği olarak da, diğer ülkelerde yatırım yapmaya başlamışlardır.
Madenciliğe (doğal kaynakların çıkarılmasına) yatırım ise, temel girdilerin (petrol, doğalgaz, madenler vb.) fiyatlarındaki anormal artışlar nedeniyle, 2000’li yılların ortalarından itibaren yeniden cazip hale gelmiştir. Madencilik konusunda yapılan yatırımlar, esas itibariyle, özel metal madenciliği ve kamu sahipliğindeki petrol ve gaz şirketleri tarafından yapılmaktadır.
Üstelik, bütün bu gelişmeler, son 5-10 yılın teknolojik gelişmelerinin yol açtığı olağandışı değişimlerden önce yaşanan gelişmelerdir. Bu gelişmeleri de, yabancı (uluslararası) yatırımları incelediğimiz bu serinin son bölümünde ele alacağız.
Yazar: Abdurrahman Arıman